cherie: ama sen mi çağırıyorsun ben mi geliyorum durmadan tarih düşü gören bir eski cafede edithpiaf şarkısına mı çağırıyorsun beni sen. eski sokak şarkılarınca dokunaklı. ay kaçağı. ürkek kuşlar dalı cherie. sesinde derin titremesi var bir nehrin sayfaları açık unutulan kitaba benzeyen yüzünle okuyorum nasıl da güzelleşiyor yeryüzü ne çok umutlanıyorum yaza hazırlanıyoruz cherie, bahar gibiyim tavernie des halles'de.. mösyö, bir demi daha lütfen. yazılmalı bu şarkı kentin en mahçup yerine akıp gidecek çünkü seine nehri. ortayerinden kutsayıp paris'i ortayerinde kalbim tavernie des halles'deyiz. bizimle, yaşlı leo bile
hayır, görmedik duymadık bilmedik demeyin sakın yalan olur, hepimizindi o sürmanşet ölüm günleri ve rüzgâr bu rüzgâr ölüm dağıtırken ülkenize, kül ve kan ölürken görmediniz beni kimsesiz gömülürken arayın beni, zindankapı bilmediğiniz yer değil kanlı cesedini yitirmiş mezar olmasın kalbimiz
yarıgece enselerinde namlularla götürülenler sokağımızdan değiller miydi kentinizden sizin duymadık mı onca kan sesini onca ölü ülkeniz yalan olur görmedik duymadık bilmedik demeyin sakın
bu ülke bir uçtan bir uca eylül'ken ve rüzgâr sizin de ölümünüzdü bu, yaşamak değil artık akmazsa hükümsüzdür ırmak tarihsizdir ömür sever mi 'görmeyen konuşmayan düşünmeyen hayat'
sizdiniz ve ayıplamak değil bu sadece sormak beyni kaldırıma dökülen cihan nasıl öldü o can şunca yıl bir kelebek niye konmadı saçınıza ayıplamak düşmez bana ki, sormalı sizden bir de siz anlatın dinlerim ve açıklayın nasıl 'tam kurşuna dizilirken kurtarılsın partizan'
( ... )
gelir gün değişir rüzgâr ülkem olur gül iklimi sahipleri tarih yazan gül yürekler iner dağdan