"menekşe sabahların
yurduna geldik
turnaların semahı; munzur dağlarına
sonrası haydaran'dı bu dağların tarihi
apaçık bir meydan okuyuştan geldik
geldik bugüne, şarkılar sabahına
turnaların semahı; munzur dağlarına
sonrası haydaran'dı bu dağların tarihi
apaçık bir meydan okuyuştan geldik
geldik bugüne, şarkılar sabahına
alnımız ak
tarih kadar uzun bir yürüyüşten geldik
o günden yazdık güncesine kalbimizin
aşkla ayaklanışı sınadık ateşle
sınandık yenilgi ve zaferde. saklımız yok
çıktık dağlara bir düş sıcağında
tarih kadar uzun bir yürüyüşten geldik
o günden yazdık güncesine kalbimizin
aşkla ayaklanışı sınadık ateşle
sınandık yenilgi ve zaferde. saklımız yok
çıktık dağlara bir düş sıcağında
sesine kavuşan ırmak
akışında
aktık vardiyalara, alanlara
aktık vardiyalara, alanlara
aktık o ihtilal ırmağına
ah etmeden sığdık ölüm çığlığına
çığlıklardan geldik bu ay tutulmasına
geldik ve yer açın dedik alanlara, sıra dağlara
ey sağır gök, yırtıl karanlığından
ey uçurum karanlığı gece, yırtıl
yırtıl ve yer aç şarkımızın sabahına
ay düşer gecesine munzur'un, parçalanır
magmasında bir halkın çığlığı yanar
ve rüzgara dağılan kuşlar birikir koyaklarda
sıra sıra bir dağ kanıyorken geldik o sonsuz kekik kokusuna
dorukları şimdi kan ile boran munzur’a
dağlara, durmadan dağlara çıkmaktı,
kan ile yangındı devran
"bra serbaba waxte merdayno" demekti yeni baştan
süngülenmekti göğsünün güneş kokan yerinden
onar yüzer ateşe verilmek, aah etmeden yanmaktı
ağaç kökü yemek, gözyaşını unutmaktı
top ateşiyle parçalanmaktı mağaralarda
yenilmek, durmadan yenilmekti
ama "dersim" diyebilmekti yine de
dağ dağ vuruluyorken o dağ çocukları
dağ dağ kanıyor şimdi munzur ırmağı
ama ay düşüyor yine yarasına munzur’un
ahını taşıyorken tarihten kovulmuşların
bir meri keklik,
ah etmeden sığdık ölüm çığlığına
çığlıklardan geldik bu ay tutulmasına
geldik ve yer açın dedik alanlara, sıra dağlara
ey sağır gök, yırtıl karanlığından
ey uçurum karanlığı gece, yırtıl
yırtıl ve yer aç şarkımızın sabahına
ay düşer gecesine munzur'un, parçalanır
magmasında bir halkın çığlığı yanar
ve rüzgara dağılan kuşlar birikir koyaklarda
sıra sıra bir dağ kanıyorken geldik o sonsuz kekik kokusuna
dorukları şimdi kan ile boran munzur’a
dağlara, durmadan dağlara çıkmaktı,
kan ile yangındı devran
"bra serbaba waxte merdayno" demekti yeni baştan
süngülenmekti göğsünün güneş kokan yerinden
onar yüzer ateşe verilmek, aah etmeden yanmaktı
ağaç kökü yemek, gözyaşını unutmaktı
top ateşiyle parçalanmaktı mağaralarda
yenilmek, durmadan yenilmekti
ama "dersim" diyebilmekti yine de
dağ dağ vuruluyorken o dağ çocukları
dağ dağ kanıyor şimdi munzur ırmağı
ama ay düşüyor yine yarasına munzur’un
ahını taşıyorken tarihten kovulmuşların
bir meri keklik,
"varsın; yok
saysınlar" diyor; "bu kekik kokusunu"
biz ki öğrendik; yürüdüğü yere varır insan
ve avunmasın dedik ağrımız
alnımız ak
daha söyleşeceğız, tetik dursun kalbimiz
daha söyleşeceğiz, tetik dursun kalbimiz"
biz ki öğrendik; yürüdüğü yere varır insan
ve avunmasın dedik ağrımız
alnımız ak
daha söyleşeceğız, tetik dursun kalbimiz
daha söyleşeceğiz, tetik dursun kalbimiz"
mehmet çetin
(not: bu şiiri, ferhat tunç "özlemin dağ rüzgârı" albümünde okumuştur.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder