Mehmet Çetin
Sunu yerine:
vicdanın diktatörlüğü” adında bir oyun tekstini okuyordum. şatrov’un sözkonusu tekstinde bir karakter, geleceğin tek diktatörlüğünün ‘vicdanın diktatörlüğü’ olacağını öngördüğünde ilkin irkildiğimi hatırlıyorum. hayli zamandır vicdan kavramını hayatına ve söylemine daha farkında çağırmış ve bunu en kişisel olandan en toplumsal olana, hayatın her alanındaki egemenlikçi ideolojilerle hesaplaşmanın bir olanağı olarak görmüş birinin, kassandravari bir söylemle geleceğin tek diktatörlüğünün vicdanın diktatörlüğü olacağını duyduğunda irkilmesini anlamak mümkündür sanırım.
daha öncesidir; yirmi yılı aşkın bir zaman öncesi uzunyayla bölgesinde bir çerkez köyünde, saygın bir çerkez yaşlının evinde, onunla tartışma halindeyim. dünyanın halini yorumlamayla başladığımız sohbetin gelip dayandığı yer sınırsız ve sınıfsız bir dünyada yine de bir tanrıya gereksinmemizin olup olmayacağı.. tasavvufçu yaşlı çerkez’le anlaşamadığımız tek sorun neredeyse bu. tanrı gereklidir, diye ısrar ediyor yaşlı çerkez: insanlığın hayvanlaşmaması için, tanrı korkusuyla insanın nefsini terbiye etmesi, vicdanını yitirmemesi için tanrı gereklidir ki ancak o vicdandır öyle bir dünyayı yaşanılır kılacak olan..
ütopiya, altıncı kitabında romantik vicdanı dosya konusu yaptığında yine yine hatırlanıyor bunlar; ya da ütopiyanın böyle bir dosya konusu hazırlamasını biraz da bunlar hatırlatıyor..
“...vicdan satınalan..” sistemle arasına farkında bir eleştirel mesafe koymayı daha ilk sayıdaki sunu’sunda denerken; “yeni bir mevsimin, yeni bir hayat bilgisinin yoluna düşen ütopiya; kolektif bireyden bir düş’e, imgeye gidişte bugünden bir olanak olduğunu düşünüyor, bunu yaşamak ve benzeri pratiklerle buluşmanın araçlarından biri olmak ve böyle bir karşı saldırı için birlikte ‘hayır’ demek istiyor!” diyen ütopiya; izlek sürekliliği içinde, kolektif bireyden kolektiflere, oradan yabancılaşmaya ve yabancılaşmanın yıkıcı sonuçlarından biri olarak intihar uğrağına geldiğinde, bunu hazırlayan durumlardan birini bu kez romantik vicdan’ı dosya konusu yapıyor.
hayatlarımızdan, okumalarımızdan biriktirdiğimiz sezgisel bilgimizle dosya konusunu çalışmaya başlarken son derece kekemeydik. vicdanı bu dosya için okuyan arkadaşlarıma kekemece bir ekle de olsa katılmak, meramımı buradan, yani vicdanın, insanın aşkhali olabileceği yaklaşımımdan açıklamaya çalışıyorum.
türkçe sözlükteki karşılığı bulunç, eş anlamlısı duyunç olan ve “kişiyi kendi davranışlarıyla ilgili olarak bir yargıda bulunmaya yönelten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerinde dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan, kişiye doğruyu ve iyiyi yapma yükümlülüğünü de yükleyen içsel güç” olarak vicdanın tanımı beni pek heyecanlandırmamıştı. dinlerin ve dinleştirilmiş ideolojilerin tutsak aldığı insanın böyle bir özgürlük ve özgülük alanından tarifi pek inandırıcı değildi. sonrası birey psikolojisi ve psikanaliz; tabu, yasak, suçluluk, günah, utanç, zorlanma nevrozlarındaki acı ve vicdan arasındaki bağ, vs..
dosyadaki pekçok yazının içerdiğine inandığım ancak başlığa çıkartmayı özellikle istediğim iki yaklaşım bu sunu’nun ana imgesini oluşturuyor:
ilki; dinlerin ve dinleştirilmiş ideolojilerin yasakları, tabuları, emir ve tüzükleriyle biçimlendirilmiş vicdan, insanı kendisinden rehin alan tutsaklık ve onun her türden meşrulaştırmasına karşılık olarak felsefi idealizm ile kaba materyalist yaklaşımın buluşma noktaları.. yani tin ile madde arasındaki ilişkiyi neredeyse mutlak biçimde koparan ya da karşı karşıya koyan ve bu anlamda da tin’in içkin kılındığı bir maddi birlik anlayışından uzaklaşan, bundan uzaklaştıkça da hayata, ideallere, bireysel/toplumsal varoluşlara neredeyse aynı yerden yaklaşım sunan; şehadet kavramından, kutsama, idol, tapınma, ihanet, şiddet, iman, fetişleştirilmiş hiyerarşik örgütlenme/iktidar, pragmatizm, kutsanmış bir amaç için insanın araçsallaştırılması ve bu anlamda da vaad edilmiş düş/cennet öznesinin nesneleştirilmesi, kendi doğrusunun mutlaklığı vb. kültürlenmelerdeki şaşırtıcı bulunmaması gereken benzerlikler.. bunların uzun uzun üzerinde konuşulmaya muhtaç kavramlar olduğunu ve benzer bir yaşama biçimine, iddialarının aksine benzer bir ontolojiye tekabül ettiklerini belirtmek gerekiyor. ki ütopiya’nın ikinci kitabının sunusunda işaret edilen o; insanların birbirleri için ölme kültüründen yani oradaki devrimci romantizm ve vicdandan, birbirlerini öldürme kültürüne gelişlerinin arka planındaki meşrulaştırma, kutsanmış bir davanın çıkarları/ya da allah rızası için öldürme gibi saikler böyle bir kültürün içinde durmak benzeşliğinde yatıyor demeye çalışmamız, niyetler ötesindeki durumu tartışma özlemimizdi. ideolojik alanda devrimcileşmenin olanaklarını açığa çıkarabilecek bu tartışmayı olgunlaştırmak gerekmektedir.
ikincisi; toplumsal bir bilinç durumu olarak genellense de, bireyin etnik/ideolojik tercihince şekillenebilecek ve son derece bireysel bir iç örgütleniş olarak kabul edilebilecek vicdan; neden bugüne kadar bireyi hayatının her alanında teslim almış dinin argümanı/tehdidi olarak kalmıştır da, tanrı, din ya da insan merkezli diğer egemenlikçi evren anlayışları yerine doğayla uyum halinde ve yaşam hakkı istemli bir düşünüş, davranış ve ontolojinin içinde kendisine yer bulamamış..
işte, biraz da bu soruların yanıtında bulguluyordum insanın aşkhali olarak romantik vicdanı.. yani bireyin kendi ruhsallığı ve davranışında karşılığını bulan; verilmiş, öğretilmiş ve hatta dayatılmış olana karşı kendi etik/ideolojik/ruhsal iç örgütlenmesi ve ordan başlattığı özgürleşmesinin karşılığı olarak romantik vicdan.. verili dünyanın sınıfsal bölünmüşlüğüne, yaşamı tüketmeyi menziline koymuş egemenlikçi sisteme ve onun bütün yıkıcı sonuçlarına çıkardığı reddiye ile toplumsallaşma sürecini, düş ve davranışını kolektivize etmeye, benzerleriyle buluşmaya ve bütün bu süreçlerde her an kendisi ve içinde durduğu hayatla/toplumsal pratiğiyle hesaplaşmaya varan..
ek olarak; yaşamı tüketmeyi menziline koymuş sistemle hesaplaşmasını: buruşturulup sistem dışına atılmış bir birey olarak değil de, bir farkındalık durumu olarak sistem dışı düşünüş, davranış ve toplumsallaşmayı yaşayan bireyin vicdan konusunda kendisini dikkatli davranmaya çağırdığı kimi kavramlara da dikkat çekilmeli diye düşünüyorum:
kavramsal olarak toplumsal bilincin hallerinden biri olarak vicdan, içinde iktidar olmayı bağıra çağıra taşıyan paternalizm değildir. evrendeki yerini yaşam hakkı istemli tarif etmek yerine, insan merkezli bir hümanizm de değildir romantik vicdan.
egemenlikçi bir etiğin karşısında suçluluğun, günah, ihanet ya da diğer psikolojik yarılmaların ve yaraların karşılığı hiç değildir romantik vicdan;bir başka kamusal vicdana teslim olmayı çağrıştıran farklı dinlerin ya da jdanovcu devrimci romantizmin yerine her türden egemenlikçi ideolojiyle, böyle bir etik örgütlenişle, düş gören, gördüğü düşün yoluna düşen, hissedişini, düşünüş ve davranışını paylaşabildiğince toplumsallaşmasının sınırlarını sonsuzlaştıran bireyin devrimci varoluşu olarak devrimci romantizm ve onun vicdanı yani insanın bilinen mevcut bütün halleri ötesinde, onun aşkhali olabilir böyle bir yeniden varoluş..
günlük hayatlarda, düşte, aşkta, yabancılaştırıldığımız bedenlerimizde, duyarlılıklarımızda buruşturup buraya attıysa bizi egemenlikçi ideolojiler ve onların ahlakı; özgürleşme ve özgürleştirme pratiği içinde bütün bunlara hayır diyen insanın aşkhali olarak anlıyor ve anlamlandırıyorum romantik vicdanı..
mehmet çetin
ütopiya
mevsimlik hayatbilgisi kitabı 6, ocak’9
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder