13 Eylül 2019 Cuma

İnsanın aşkhali olarak romantik vicdan

Mehmet Çetin


Sunu yerine:
vicdanın diktatörlüğü” adında bir oyun tekstini okuyordum. şatrov’un sözkonusu tekstinde bir karakter, geleceğin tek diktatörlüğünün ‘vicdanın diktatörlüğü’ olacağını öngördüğünde ilkin irkildiğimi hatırlı­yorum. hayli zamandır vicdan kavramını hayatına ve söylemine daha farkında çağırmış ve bunu en kişisel olandan en toplumsal olana, haya­tın her alanındaki egemenlikçi ideolojilerle hesaplaşmanın bir olanağı olarak görmüş birinin, kassandravari bir söylemle geleceğin tek dikta­törlüğünün vicdanın diktatörlüğü olacağını duyduğunda irkilmesini an­lamak mümkündür sanırım.

daha öncesidir; yirmi yılı aşkın bir zaman öncesi uzunyayla bölgesinde bir çerkez köyünde, saygın bir çerkez yaşlının evinde, onunla tartışma halindeyim. dünyanın halini yorumlamayla başladığımız sohbetin gelip dayandığı yer sınırsız ve sınıfsız bir dünyada yine de bir tanrıya gerek­sinmemizin olup olmayacağı.. tasavvufçu yaşlı çerkez’le anlaşamadığımız tek sorun neredeyse bu. tanrı gereklidir, diye ısrar ediyor yaşlı çerkez: insanlığın hayvanlaşmaması için, tanrı korkusuyla insanın nefsini ter­biye etmesi, vicdanını yitirmemesi için tanrı gereklidir ki ancak o vic­dandır öyle bir dünyayı yaşanılır kılacak olan..


ütopiya, altıncı kitabında romantik vicdanı dosya konusu yaptığında yine yine hatırlanıyor bunlar; ya da ütopiyanın böyle bir dosya konusu hazırlamasını biraz da bunlar hatırlatıyor..

“...vicdan satınalan..” sistemle arasına farkında bir eleştirel mesafe koy­mayı daha ilk sayıdaki sunu’sunda denerken; “yeni bir mevsimin, yeni bir hayat bilgisinin yoluna düşen ütopiya; kolektif bireyden bir düş’e, imgeye gidişte bugünden bir olanak olduğunu düşünüyor, bunu yaşa­mak ve benzeri pratiklerle buluşmanın araçlarından biri olmak ve böyle bir karşı saldırı için birlikte ‘hayır’ demek istiyor!” diyen ütopiya; izlek sürekliliği içinde, kolektif bireyden kolektiflere, oradan yabancılaşmaya ve yabancılaşmanın yıkıcı sonuçlarından biri olarak intihar uğrağına geldiğinde, bunu hazırlayan durumlardan birini bu kez romantik vic­dan’ı dosya konusu yapıyor.

hayatlarımızdan, okumalarımızdan biriktirdiğimiz sezgisel bilgimizle dosya konusunu çalışmaya başlarken son derece kekemeydik. vicdanı bu dosya için okuyan arkadaşlarıma kekemece bir ekle de olsa katılmak, meramımı buradan, yani vicdanın, insanın aşkhali olabileceği yaklaşı­mımdan açıklamaya çalışıyorum.

türkçe sözlükteki karşılığı bulunç, eş anlamlısı duyunç olan ve “kişiyi kendi davranışlarıyla ilgili olarak bir yargıda bulunmaya yönelten, ki­şinin kendi ahlak değerleri üzerinde dolaysız ve kendiliğinden yargı­lama yapmasını sağlayan, kişiye doğruyu ve iyiyi yapma yükümlülü­ğünü de yükleyen içsel güç” olarak vicdanın tanımı beni pek heyecan­landırmamıştı. dinlerin ve dinleştirilmiş ideolojilerin tutsak aldığı insa­nın böyle bir özgürlük ve özgülük alanından tarifi pek inandırıcı değildi. sonrası birey psikolojisi ve psikanaliz; tabu, yasak, suçluluk, günah, utanç, zorlanma nevrozlarındaki acı ve vicdan arasındaki bağ, vs..

dosyadaki pekçok yazının içerdiğine inandığım ancak başlığa çıkartmayı özellikle istediğim iki yaklaşım bu sunu’nun ana imgesini oluşturuyor:

ilki; dinlerin ve dinleştirilmiş ideolojilerin yasakları, tabuları, emir ve tüzükleriyle biçimlendirilmiş vicdan, insanı kendisinden rehin alan tut­saklık ve onun her türden meşrulaştırmasına karşılık olarak felsefi idealizm ile kaba materyalist yaklaşımın buluşma noktaları.. yani tin ile madde arasındaki ilişkiyi neredeyse mutlak biçimde koparan ya da karşı karşıya koyan ve bu anlamda da tin’in içkin kılındığı bir maddi birlik anlayışından uzaklaşan, bundan uzaklaştıkça da hayata, ideallere, bireysel/toplumsal varoluşlara neredeyse aynı yerden yaklaşım sunan; şehadet kavramından, kutsama, idol, tapınma, ihanet, şiddet, iman, fetiş­leştirilmiş hiyerarşik örgütlenme/iktidar, pragmatizm, kutsanmış bir amaç için insanın araçsallaştırılması ve bu anlamda da vaad edilmiş düş/cennet öznesinin nesneleştirilmesi, kendi doğrusunun mutlaklığı vb. kültürlenmelerdeki şaşırtıcı bulunmaması gereken benzerlikler.. bunla­rın uzun uzun üzerinde konuşulmaya muhtaç kavramlar olduğunu ve benzer bir yaşama biçimine, iddialarının aksine benzer bir ontolojiye te­kabül ettiklerini belirtmek gerekiyor. ki ütopiya’nın ikinci kitabının su­nusunda işaret edilen o; insanların birbirleri için ölme kültüründen yani oradaki devrimci romantizm ve vicdandan, birbirlerini öldürme kültü­rüne gelişlerinin arka planındaki meşrulaştırma, kutsanmış bir davanın çıkarları/ya da allah rızası için öldürme gibi saikler böyle bir kültürün içinde durmak benzeşliğinde yatıyor demeye çalışmamız, niyetler öte­sindeki durumu tartışma özlemimizdi. ideolojik alanda devrimcileşme­nin olanaklarını açığa çıkarabilecek bu tartışmayı olgunlaştırmak ge­rekmektedir.

ikincisi; toplumsal bir bilinç durumu olarak genellense de, bireyin et­nik/ideolojik tercihince şekillenebilecek ve son derece bireysel bir iç ör­gütleniş olarak kabul edilebilecek vicdan; neden bugüne kadar bireyi hayatının her alanında teslim almış dinin argümanı/tehdidi olarak kal­mıştır da, tanrı, din ya da insan merkezli diğer egemenlikçi evren anla­yışları yerine doğayla uyum halinde ve yaşam hakkı istemli bir düşü­nüş, davranış ve ontolojinin içinde kendisine yer bulamamış..

işte, biraz da bu soruların yanıtında bulguluyordum insanın aşkhali ola­rak romantik vicdanı.. yani bireyin kendi ruhsallığı ve davranışında karşılığını bulan; verilmiş, öğretilmiş ve hatta dayatılmış olana karşı kendi etik/ideolojik/ruhsal iç örgütlenmesi ve ordan başlattığı özgür­leşmesinin karşılığı olarak romantik vicdan.. verili dünyanın sınıfsal bölünmüşlüğüne, yaşamı tüketmeyi menziline koymuş egemenlikçi sis­teme ve onun bütün yıkıcı sonuçlarına çıkardığı reddiye ile toplumsal­laşma sürecini, düş ve davranışını kolektivize etmeye, benzerleriyle buluşmaya ve bütün bu süreçlerde her an kendisi ve içinde durduğu hayatla/toplumsal pratiğiyle hesaplaşmaya varan..

ek olarak; yaşamı tüketmeyi menziline koymuş sistemle hesaplaşmasını: buruşturulup sistem dışına atılmış bir birey olarak değil de, bir farkın­dalık durumu olarak sistem dışı düşünüş, davranış ve toplumsallaşmayı yaşayan bireyin vicdan konusunda kendisini dikkatli davranmaya ça­ğırdığı kimi kavramlara da dikkat çekilmeli diye düşünüyorum:

kavramsal olarak toplumsal bilincin hallerinden biri olarak vicdan, içinde iktidar olmayı bağıra çağıra taşıyan paternalizm değildir. evren­deki yerini yaşam hakkı istemli tarif etmek yerine, insan merkezli bir hümanizm de değildir romantik vicdan.

egemenlikçi bir etiğin karşısında suçluluğun, günah, ihanet ya da diğer psikolojik yarılmaların ve yarala­rın karşılığı hiç değildir romantik vicdan;bir başka kamusal vicdana teslim olmayı çağrıştıran farklı dinlerin ya da jdanovcu devrimci romantizmin yerine her türden egemenlikçi ide­olojiyle, böyle bir etik örgütlenişle, düş gören, gördüğü düşün yoluna düşen, hissedişini, düşünüş ve davranışını paylaşabildiğince toplumsal­laşmasının sınırlarını sonsuzlaştıran bireyin devrimci varoluşu olarak devrimci romantizm ve onun vicdanı yani insanın bilinen mevcut bütün halleri ötesinde, onun aşkhali olabilir böyle bir yeniden varoluş..

günlük hayatlarda, düşte, aşkta, yabancılaştırıldığımız bedenlerimizde, duyarlılıklarımızda buruşturup buraya attıysa bizi egemenlikçi ideoloji­ler ve onların ahlakı; özgürleşme ve özgürleştirme pratiği içinde bütün bunlara hayır diyen insanın aşkhali olarak anlıyor ve anlamlandırıyo­rum romantik vicdanı..

mehmet çetin
ütopiya
mevsimlik hayatbilgisi kitabı 6, ocak’9

Hiç yorum yok: