ütopiya bu kez “devlet bıyıklarını
hayatımdan çeksin metaforu dolayımıyla “otorite”yi konuşmak istedi. ulusal,
sınıfsal, cinsel vb. hertürden egemenlikçi ideoloji, ordan üreyen yaşantı, örgütlenme
ve kültürlenmeyle tartışmasını sürdüren ütopiya’nın bugüne kadarki bütün
dosyalarında kuşkusuz ki “otorite” de konuşuldu. yüzleşme dosyasında da
belirtildiği üzere; “biliniyor ki ütopiya, daha en baştan, her örgütlenmenin
kendinde içerili hiyerarşik, disipliner, yaptırımcı yapısıyla arasına eleştirel
bir mesafe koymak istedi. bu anlamda bir örgüt olmadığını, böyle bir örgütlenmeyi
özlemediğini söyledi. aksine; anti-hiyerarşik, anti-otoriter, öznenin düşe
yabancılaşmadığı, örgütün kutsal çıkarları için araçsallaşmadığı, yaprıtımcılık
yerine kolektif katılımcılığı ve, karar alma mekanizmasında da bu kolektivite
gereği azınlık/konsesüz demokrasisini seçen bir örgütlenmenin ifade aracı
olmayı istediğini” söyledi.
geçelim..
ütopiya’nın o günden bugüne söylemeye
çalıştıkları, kendi söz, davranış ve etki pratiğine de çağırmak istedikleridir.
bu çaba ‘ayrıntıda saklı olduğu’ söylenen ‘şeytan’ı bulma ve anlama çabası
olarak da görülebilir. bu bağlamda, ütopiya’nın bu dosyasında da nüansın ardına
düşen yazılar var; ayrıntıda kurulu, ayrıntıda kendisini örgütleyen ve yeniden
üreten, egemenlikçi varoluşların ayrıntıya saklı tekabüliyetlerini deşifre
çabaları var. tarihteki en örgütlü otorite olarak devletten, ve bunun “sosyalist”
biçimlenişinin eleştirisinden, edebiyatta ve sanatta, estetik beğenide,
hukukta, ekonomide ve globalizm olarak örgütlenişinde, cinsellikte, etnisidede
vb. saklı otorite’ye dair önemsenebilir ve tartışma yaratabilir metinler var. İdeolojik
hegemonyanın sözerkinden başlayan ve yaşantıları teslim alan hertürden
mikro/makro iktidar oluşumuna, yaşam/yaklaşım ve varoluşa dair deşifre çabaları
kuşkusuz ki yaşantılarımızın, ilişki ve muhalif konumlanışlarımızın da
eleştirisinden geçirilerek biriktirilmeye çalışılanlardır.
muhalif kimi yayın pratiklerinin benzeri
dosya çalışmaları da otorite’yi konu edinmesine karşın, ne yapılagelenler –yaşantılarımıza
sızan ve egemenliğini orda da örgütleyen otorite’yi özellikle dert edinme
çabasına karşın- ne de ütopiya’nın bu kitabı kuşkusuz ki “yeterli” olmayacaktır.
sorunu tartışmaya, böyle bir optikle okuma, anlama ve yeniden anlamlandırmaya,
dahası da sözkonusu bu yeni hayatbilgilerini yaşantılarımıza birebir çağırma
özlemi yakıcılığını böyle sürdürüyorken..
bu anlamda yazılı olarak
yetemediği/yetişemedikleri oldu ütopiya’nın: özellikle devletin ideolojik aygıtlarının
deşifrasyonuna, ideolojik hegemonyasını ve ‘otorite’sini örgütleme aracı olarak
medya, aile, tüketim ideolojisi, moda, beslenme biçimleri, doğadaki
yaşamhakkına ve özellikle hayvanlara dönük kutsanan şiddet, (bu satırların
okunacağı günlerde islam dünyasının kurban bayramı kutlanmaktadır!) iktidarın
kendisini örgütlemeye başladığı ikili ilişkilerden aşka, bireyleşme
süreçlerine, yazın ve sanat dünyasındaki mikro/makro iktidarlara (onların bir
bilenlerine, ödüllerine, jürilerine, antolojilerine, vb.) dil ve söylemdeki
egemenlikçi kuruluşlara, heteroseksüelliğin zulmüne, otoritelerini bugünden
meşrulaştıran dini ya da politik paradigmalara ve onların dinine,
dinleştirilmiş ideolojilerine, ‘muhalif’ örgütlenmelerine, orda kutsanan hiyerarşiye,
kişi kültüne, iktidarı talep etme psikolojilerine, ulusal/cinsel ‘öteki’
olmanın katlanılmaz güçlüklerine ve yanı sıra “öteki” olmanın içinde saklı ‘düşmanına’
benzeme psikozuna, na, na.. na.. na..
kısacası, başlığa çıkartılabilecek daha pek
çok nüansa dair metinler eksik olarak yayıma hazırlanabildi ütopiya; üstelik
sayfa sayısını arttırmasına karşın.. denilebilir ki, bu olamayanlar ütopiya’nın
eksik kaldıkları olmaktan öteye, egemenlikçi varoluşların yaşamı bize nasıl
zehrettiğini yeniden açığa çıkarma olarak görmek de mümkün.. şöyle de
okunabilir mi: herhangi bir dergi formatının tartışmaya yetmeyeceği kadar geniş
bir alanda okumaları hem sonraki sayılar için yazmak ve hem de kişisel
okumalardan ütopiya sohbetlerine kadar her fırsatta bunları tartışmayı
sürdürmek..
ütopiya, gerek yayımladığı metinler
üzerinden, gerekse de yukarıda sözü edilen –ve kesinlikle çoğaltılabilir-
başlıklar üzerinden yürütmek istediği yüzyüze sohbetlerle sistemle kendi
arasına eleştirel mesafeyi derin bir uçuruma dönüştürmek özlemindedir. ideolojik,
etik ve estetik kopuşun olanaklarını özellikle bulgulayabileceğimiz bu tartışma
alanlarındaki buluşma, özgürleşme yolculuklarının ‘kuvveden fiile çıkma’
pratiklerine de olanak ve enerji taşıyacaktır.
(gecikmeden, bir hakkaniyet olarak
teslim edilmelidir ki, ütopiya’nın daha ilk cümlelerinden yola çıkan
antiotoriteryanist söylem, anarşizmden öğrenerek kendi cümlelerini üretmiştir. ki,
yüzleşme sayısında, ancak satırarasında ve üstelik utangaçça dile getirdiği “anarkokomünist”
konumlanış, biraz da bunu teslime dair olsa gerek.)
hertürden egemenlikçi ideoloji ve onun
otorite olarak örgütlenişine karşı bir özgürleşme pratiği olarak ütopiya, bu
tartışmaları derinleştirmek, ve gerek eleştirileri, gerekse de muhtemel farklı
okumaları sayfalarına ve sohbetlerine taşımak çağrısını yinelemek istiyor.
yanı sıra; ergen’in yazısındaki
eleştiriyi ve ütopiya’nın birkaç sayıdır yaptığı dosya konularını ortak
belirleme çağrısını da vesile kılarak; bir mülksüzlük pratiği olma özlemini en
baştan deklare etmiş ütopiya’yı, halihazırda yayımlayan kolektifin elinden
alma, bu anlamda farklı yaşama alan ve coğrafyalarında da başka yayın
kolektifleri kurma ve ütopiya’yı oradan yayımlamaya varan beklentiyi de yinelemek
gerekiyor..
ardı sıra, biriki küçük haber; ütopiya,
özlediğince bir iletişim, sohbet ve ilişki ağı yaratamamasına, dağıtımını da
yeterli görmemesine karşın, oluşan ilgi üzerine sadece sayfa sayısını değil,
tirajını da arttırma gereksinimi duydu. Bu, özellikle iletişim ağının
güçlenmesi ve ütopiya sohbetlerinin örgütlenmesi talebine dair bir çağrı olarak
da okunabilir.
diğer, ve sanki paylaşmaktan çok sevinç
duyulacak bir haber de; ütopiya’yı önceleyen bir yayın pratiği olarak kunduz
düşleri’nin önümüzdeki süreçte, bir şiir pratiği/dergisi olarak yayına
hazırlandığıdır.. denilebilir ki ütopiya, dişlerinin de çıktığını iddia eden
kardeşi kunduz’la, onun düşleri ve dişleri’yle meramını anlatabilmekte
kendisini daha iyi hissedecektir. yeni bir hayatbilgisi’nin yoluna düşen bu tür
özgürleşme pratiklerinin çoğalması dileğiyle..
derken; aşk, örgütlenme/birey, kolektif,
düş, yabancılaşma, intihar, romantizm/vicdan, yüzleşme ve yalan’dan geçip
otorite’ye gelen ütopiya, serüveninin bundan sonraki uğrağını en bireysel
olandan en toplumsal olana kadar “göç” olarak duyurmak istiyor.
mehmet çetin
ütopiya mevsimlik
hayatbilgisi kitabı 9, bahar 2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder