Dersim’de, Ovacık’ta..
7. Munzur Kültür ve Doğa Festivali dolayımıyla bir hafta kadar Dersim’de kalıyorum. Kalmıyor, kadim arkadaşlarımla dağ-nehir Dersim’i geziyorum. Hasret dinmiyor. Oysa kışın da dağ-nehir-kar dolaşmıştık yine biz buralarda: MASAP’ın organize ettiği ve belediyelerimizden derneklerimize, ilgili her çevrenin katkısını kendince esirgemediği Dersim Kış Günleri’nin ilk etkinliği için de bir hafta boyunca dolaşmıştık Dersim’i; klamlarımız, şiirlerimiz, değişik dillerimizle. Sevgili Hrant Dink’e adadığımız ve biraz da bu nedenle Dersim ve Ermeniler meselesine özel vurgu yaptığımız bu etkinliklerin Ovacık uğrağında Firik dedemizi de ziyaret etmiş, yüzyıla karşı söylediği klamları dinlemiştik onun ‘tarikat sırrı’ dediği bilgeliğinden. Bu yaz aramızda değildi artık ama Munzur Gözeleri’nde bu kez onun adına gerçekleştirdiğimiz divandaydık..
7. Munzur Kültür ve Doğa Festivali dolayımıyla bir hafta kadar Dersim’de kalıyorum. Kalmıyor, kadim arkadaşlarımla dağ-nehir Dersim’i geziyorum. Hasret dinmiyor. Oysa kışın da dağ-nehir-kar dolaşmıştık yine biz buralarda: MASAP’ın organize ettiği ve belediyelerimizden derneklerimize, ilgili her çevrenin katkısını kendince esirgemediği Dersim Kış Günleri’nin ilk etkinliği için de bir hafta boyunca dolaşmıştık Dersim’i; klamlarımız, şiirlerimiz, değişik dillerimizle. Sevgili Hrant Dink’e adadığımız ve biraz da bu nedenle Dersim ve Ermeniler meselesine özel vurgu yaptığımız bu etkinliklerin Ovacık uğrağında Firik dedemizi de ziyaret etmiş, yüzyıla karşı söylediği klamları dinlemiştik onun ‘tarikat sırrı’ dediği bilgeliğinden. Bu yaz aramızda değildi artık ama Munzur Gözeleri’nde bu kez onun adına gerçekleştirdiğimiz divandaydık..
Ardısıra, yine festival kapsamında, katılımcısı olduğum bir panel nedeniyle Ovacık’tayım. Vacuğe, benim çocukluk yurdum. Orada olmak, ‘Dünü Bugünü Yarını ile Dersim Tarihinde Ovacık’a; ırmakları kendi sularıyla boğulmak, toprağı siyanürle ağulanmak, ormanı külliyen kül edilmek istenen Vacuğe’ye dair üç-beş cümle kurabilmek bir başka sevinç. Ne ki, yazılı tarihten yoksunluğumuzun can yakıcılığı da anlatılabilir değil. Değil, konuştuklarımızın hiçbir cümlesi yetmiyor ruhumuzdaki Vacuğe’yi anlatmaya. Yine de gençler çevreliyor etrafımızı, sohbet sonrasında. Derken, bir de sitem!
Daha önce, bir tartışma dolayımıyla yazıp yayımladığım bir yazıya atfen, ‘Ermeni amcanızdan hiç söz etmeyişinize üzüldüm’ diyor bir genç arkadaş. O incelikli sitem karşısında suçluydum artık, küçülmüş, çaresiz kalmıştım. Elimdeki kağıttan kimi notları gösterip, yine ‘ama.. ama ben.. ama bak.. bak şu notlarıma..’ diye kekeleyen bir yerde, yerin de derinindeydim.
Ama orada da kurtarmıyor beni, hiçbir şey..
Yani Vacuğe’da olacaksınız, oraya dair konuşacaksınız, sınırlı bilgiyle de olsa oranın tarihinden dem vuracaksınız, bu bağlamda oradaki Kırmançlıktan, Kırdaşlıktan, Türkmen hatta Çerkez ya da Kızılbaşlıktan, diğer kültür ve renklerden söz edeceksiniz ama, Kırmanciya Beleké anımsatması sırasında adını anmaktan öte, üstelik notlarınızda ‘Mintzuri-Munzur’ ilişkisi dolayımıyla bu toprakların Ermeniliğinden söz etmek de varken, bunları söylemeye zamanınız yetmeyecek!
Demekmiş; içimizden birileri aramızdan sadece fizik olarak değil, dilimizden de ilk atılanlar olabiliyor, meğermiş..
Mazeretim yok!
Vacuğe Hermenileri
Değil, ne ‘Hermeni’ amcamdan, ne de Ovacık’taki Ermeni varlığı ve tarihinden söz edeceğim şimdi. Ki, tamamıyla başka niyet ve amaçlarla da olsa TTK Başkanı Yusuf Halaçoğlu bunu gecikmeden yapıyor zaten. Yani bizim Ovacık’ta yapamadığımızı o yapıyor! Birlikte hatırlayalım: Osmanlı tahrir defterlerinden aşiretleri inceleyen TTK Başkanı Y.Halaçoğlu; “1500'lü yıllardaki Osmanlı tapu tahrirlerine göre Türkiye'de kendine 'Kürdüm' diyenlerin yüzde 30'u Türkmendir” diyor; “Araştırmalarımızda Kürt diye bildiğimiz insanların aslında yapısal olarak 'Türkmen asıllı' olduğunu, Kürt Alevi olarak bilinen vatandaşların ise 'Ermeni kökenli' olduğunu gördük” de diyor. Devamında da; “1915'teki tehcir sırasında bazı Ermeniler bazı bölgelere yerleşerek kendilerini Alevi-Kürt olarak göstermeye başladılar. Mesela, Tunceli'nin Ovacık ilçesindeki ve Sivas'taki bazı Alevi Kürtler maalesef Ermeni asıllıdır” diyebiliyor. Desin.
Türkiye’deki Türklerin ne kadarı gerçekte orijin olarak Türktür peki, gibi bir karşı soru sormaya hiç mi hiç ihtiyaç duymadan, en son cümlesiyle yetinelim isterim, şimdilik. Evet, Ovacık’taki bazı Alevi Kürtlerin ‘maalesef’ Ermeni dönmeleri olduğunu, oradaki kimi aşiretlerin Ermeni orijinli olduğunu söylediği yerde, tıpkı tüm Ovacıklıları ‘hedef’ gösterdiği gibi, TTK Başkanı Y.Halaçoğlu beni de doğrudan ‘hedef’ göstermiştir. Demiştim, ben de Ovacıklıyım. ‘Maalesef’ Ermeni orijinli olduğu söylenen o aşiretlerden birine mensubum. Bu durumda, diyeceklerime kendimi kefil gösterip, o hedefte gönüllü olarak durabilirim. Evet, Ovacıklıyım ve ruhum Kırmanciya Beleké ruhudur. Bu anlamda, eğer ki mensubu olduğum aşiret Ermeni orijinli ise, bu anlamda ben de Ermeni orijinliysem, bundan da Kırmanç olmak ya da Dersim’in Türkmen bir aşiretine mensup olmak kadar bir onur duyardım ancak. Bunu en baştan söylemiş olayım.
Yani, ruhumda hiçbir tedirginlik yaşamadığım bu hissedişte TTK Başkanı Y.Halaçoğlu hiç mi hiç tartışma konum değil benim. Onun hangi saiklerle bunu söylediği, artık kimselerin saklısı olmasa gerek. Ama, bu açıklamalara ‘muhalefet’ çevrelerinden gelen kimi tepkiler mutlaka ama mutlaka konuşulması gereken tepkilerdir ki, Kemalist hegemonyanın etki alanını görmek ve Türkçü demografik dizayn babında da son derece manidardır, diye düşünüyorum.
Değil, ne ‘Hermeni’ amcamdan, ne de Ovacık’taki Ermeni varlığı ve tarihinden söz edeceğim şimdi. Ki, tamamıyla başka niyet ve amaçlarla da olsa TTK Başkanı Yusuf Halaçoğlu bunu gecikmeden yapıyor zaten. Yani bizim Ovacık’ta yapamadığımızı o yapıyor! Birlikte hatırlayalım: Osmanlı tahrir defterlerinden aşiretleri inceleyen TTK Başkanı Y.Halaçoğlu; “1500'lü yıllardaki Osmanlı tapu tahrirlerine göre Türkiye'de kendine 'Kürdüm' diyenlerin yüzde 30'u Türkmendir” diyor; “Araştırmalarımızda Kürt diye bildiğimiz insanların aslında yapısal olarak 'Türkmen asıllı' olduğunu, Kürt Alevi olarak bilinen vatandaşların ise 'Ermeni kökenli' olduğunu gördük” de diyor. Devamında da; “1915'teki tehcir sırasında bazı Ermeniler bazı bölgelere yerleşerek kendilerini Alevi-Kürt olarak göstermeye başladılar. Mesela, Tunceli'nin Ovacık ilçesindeki ve Sivas'taki bazı Alevi Kürtler maalesef Ermeni asıllıdır” diyebiliyor. Desin.
Türkiye’deki Türklerin ne kadarı gerçekte orijin olarak Türktür peki, gibi bir karşı soru sormaya hiç mi hiç ihtiyaç duymadan, en son cümlesiyle yetinelim isterim, şimdilik. Evet, Ovacık’taki bazı Alevi Kürtlerin ‘maalesef’ Ermeni dönmeleri olduğunu, oradaki kimi aşiretlerin Ermeni orijinli olduğunu söylediği yerde, tıpkı tüm Ovacıklıları ‘hedef’ gösterdiği gibi, TTK Başkanı Y.Halaçoğlu beni de doğrudan ‘hedef’ göstermiştir. Demiştim, ben de Ovacıklıyım. ‘Maalesef’ Ermeni orijinli olduğu söylenen o aşiretlerden birine mensubum. Bu durumda, diyeceklerime kendimi kefil gösterip, o hedefte gönüllü olarak durabilirim. Evet, Ovacıklıyım ve ruhum Kırmanciya Beleké ruhudur. Bu anlamda, eğer ki mensubu olduğum aşiret Ermeni orijinli ise, bu anlamda ben de Ermeni orijinliysem, bundan da Kırmanç olmak ya da Dersim’in Türkmen bir aşiretine mensup olmak kadar bir onur duyardım ancak. Bunu en baştan söylemiş olayım.
Yani, ruhumda hiçbir tedirginlik yaşamadığım bu hissedişte TTK Başkanı Y.Halaçoğlu hiç mi hiç tartışma konum değil benim. Onun hangi saiklerle bunu söylediği, artık kimselerin saklısı olmasa gerek. Ama, bu açıklamalara ‘muhalefet’ çevrelerinden gelen kimi tepkiler mutlaka ama mutlaka konuşulması gereken tepkilerdir ki, Kemalist hegemonyanın etki alanını görmek ve Türkçü demografik dizayn babında da son derece manidardır, diye düşünüyorum.
Maalesef..
Evet, ırkçı-kafatasçı zihniyet dünyasının asimilatif hezeyanlarına ‘emsal’ oluşturan TTK Başkanı Y.Halaçoğlu’nun sözkonusu açıklamalarına yoğun tepkiler geldi, hem de hiç gecikmeden. Gelmeye devam eden bu tepkilerden kimilerinin insana ‘iyi ki varlar’ duygusu yaşattığı öncelikle söylenmelidir. Ne ki, diğer kimi tepkiler ise, bir başka anlamda fazlasıyla düşündürücü olmuştur.
Düşündürücüdür çünkü ateşin, sadece düştüğü yeri yakmadığını artık fazlasıyla bilenlerin, ‘ateş düştüğü yeri yakar’ı yine doğrulamaya çalışmaları can yakmıştır. Mesela, Ahmet Türk şahsında mecliste dile gelen tepki, ‘Kürtlerin %30’nun Türkmen asıllı olduğu’ iddiasını önceleyen Kürdi tepkidir. Bazı Alevi demokratik kurum, çevre ve kişilerden gelen tepkinin, ‘Kürt Alevilerden kimilerinin maalesef Ermeni dönmesi’ olduğu iddiasını önceleyen Alevici tepki olduğu da apaçık ortadadır.
Dahası da var;
Kimi tepki gerekçeleri, mesela kimi Alevi kurum ve çevre temsilcilerinin, ‘Ermeni dönmesi’ ya da ‘Ermeni orijinli’ olmaya bu canhıraş itirazları nasıl açıklanabilir? Yani Kürt Alevilerin bir kısmının ‘Ermeni orijinli olmasında nasıl bir sakınca olabilir ki, Alevici tepki esas olarak buna yöneldi? Böyle olsa ne değişirdi? “Halaçoğlu, daha 1920’lerde, bu şekilde kimlik değiştiren insanların sayılarının 100 bini bulduğunu söylüyor. İyi de, ne olmuş ki bunca insan, kimlik değiştirmek, müslüman olmak zorunda kalmış” diyen Murat Belge’nin de dikkat çektiği gibi; Alevi çevreleri, kimi Kürt Alevilerin eğer Ermenilikten dönmek zorunda bırakılmışlarsa bunun ayıbının da yine egemenlere ait olduğunu söyleyemezler miydi? Ayrıca, devletin TTK Başkanı’nın ağzından bir soykırımı, toplu bir yok edişi zımnen de olsa doğrulamış olduğunu söyleyemezlerdi diyelim, ama benzeri bir aşağılamayı bir tarihtir yaşayan ve 72 millete bir nazardan baktıklarını söyleyen Alevilerin ‘maalesef Ermeni’ söylemindeki o ‘maalesef’te vücud bulan ırkçı aşağılamaya verecekleri tepki bu mu olmalıydı?
Ermeni olmak ırkçı egemen zihniyet dünyası için ne demekti, bunu biliyorduk da, benzer mağduriyetleri yaşayan, benzer kader ve kederi paylaşanlar için de Ermeni olmanın bu kadar ‘kötü’, bu kadar ‘katlanılmaz’, bu kadar ‘savunulamaz’ bir hal aldığını, sözkonusu ‘ümmü-haşacıların ‘celladına’ bu kadar benzeyen bir zihniyet dünyası içinde durduklarını bilmiyordum. Bilmiyormuşum..
Evet, ırkçı-kafatasçı zihniyet dünyasının asimilatif hezeyanlarına ‘emsal’ oluşturan TTK Başkanı Y.Halaçoğlu’nun sözkonusu açıklamalarına yoğun tepkiler geldi, hem de hiç gecikmeden. Gelmeye devam eden bu tepkilerden kimilerinin insana ‘iyi ki varlar’ duygusu yaşattığı öncelikle söylenmelidir. Ne ki, diğer kimi tepkiler ise, bir başka anlamda fazlasıyla düşündürücü olmuştur.
Düşündürücüdür çünkü ateşin, sadece düştüğü yeri yakmadığını artık fazlasıyla bilenlerin, ‘ateş düştüğü yeri yakar’ı yine doğrulamaya çalışmaları can yakmıştır. Mesela, Ahmet Türk şahsında mecliste dile gelen tepki, ‘Kürtlerin %30’nun Türkmen asıllı olduğu’ iddiasını önceleyen Kürdi tepkidir. Bazı Alevi demokratik kurum, çevre ve kişilerden gelen tepkinin, ‘Kürt Alevilerden kimilerinin maalesef Ermeni dönmesi’ olduğu iddiasını önceleyen Alevici tepki olduğu da apaçık ortadadır.
Dahası da var;
Kimi tepki gerekçeleri, mesela kimi Alevi kurum ve çevre temsilcilerinin, ‘Ermeni dönmesi’ ya da ‘Ermeni orijinli’ olmaya bu canhıraş itirazları nasıl açıklanabilir? Yani Kürt Alevilerin bir kısmının ‘Ermeni orijinli olmasında nasıl bir sakınca olabilir ki, Alevici tepki esas olarak buna yöneldi? Böyle olsa ne değişirdi? “Halaçoğlu, daha 1920’lerde, bu şekilde kimlik değiştiren insanların sayılarının 100 bini bulduğunu söylüyor. İyi de, ne olmuş ki bunca insan, kimlik değiştirmek, müslüman olmak zorunda kalmış” diyen Murat Belge’nin de dikkat çektiği gibi; Alevi çevreleri, kimi Kürt Alevilerin eğer Ermenilikten dönmek zorunda bırakılmışlarsa bunun ayıbının da yine egemenlere ait olduğunu söyleyemezler miydi? Ayrıca, devletin TTK Başkanı’nın ağzından bir soykırımı, toplu bir yok edişi zımnen de olsa doğrulamış olduğunu söyleyemezlerdi diyelim, ama benzeri bir aşağılamayı bir tarihtir yaşayan ve 72 millete bir nazardan baktıklarını söyleyen Alevilerin ‘maalesef Ermeni’ söylemindeki o ‘maalesef’te vücud bulan ırkçı aşağılamaya verecekleri tepki bu mu olmalıydı?
Ermeni olmak ırkçı egemen zihniyet dünyası için ne demekti, bunu biliyorduk da, benzer mağduriyetleri yaşayan, benzer kader ve kederi paylaşanlar için de Ermeni olmanın bu kadar ‘kötü’, bu kadar ‘katlanılmaz’, bu kadar ‘savunulamaz’ bir hal aldığını, sözkonusu ‘ümmü-haşacıların ‘celladına’ bu kadar benzeyen bir zihniyet dünyası içinde durduklarını bilmiyordum. Bilmiyormuşum..
Hatırlanmalı ve hatırlatılmalıdır..
Halaçoğlu’nun sözkonusu iddialarının 30’ların konseptinden, Türkleştirme harekâtından, Güneş Dil Teorisi’nden, öncesi ve ardılı diğer kıyım ve kırımlardan semirip geldiğini tekrar etmeye gerek yok belki ama o yıllarda başlatılan Kemalist ideolojik inşanın ancak bu dönemlerde tamamlandığı tekrarlanmalıdır. Dahası da; bu ideolojik inşanın özellikle son çeyrek yüzyılda ve esas olarak kimi ‘muhalif’ler üzerinden gerçekleştirildiği de artık açık açık söylenmelidir. Bu anlamda, niyet referanslarını saklı tutsak bile, kimi Alevi kurum ve çevre temsilcilerinin, Ermeniliği ‘maalesef’leştiren aşağılamaya zımnen de olsa destek vermiş olmaları, sözkonusu ideolojik tahribatın uzançları hakkında yeterince fikir vericidir. Artık -can yakıcı da olsa- görülmelidir ki, değişik saiklerle değişik mevzilerde ‘muhalif’ pozisyon almış pek çok çevre, kurum, örgüt, kişi, varoluşunu Kemalizmin, ırkçı-ulusalcı fay hattının üzerine inşa etmiştir. Bu nedenle de, ‘muhalif’ değil, sadece ‘muhalefet’tirler. Muhalefet olmanın, iktidarda olanın iktidarına talip olma hırsıyla malül olduğu bilindiğine göre bunun duyuş, düşünüş, davranış; yani zihniyet dünyası ve onun gereği olan eyleyişte bir karşı oluşa değil, neredeyse bir ‘yer değiştirme’ye tekabül ettiği görülmelidir.
Muhalif, entelektüel vicdanını; duyuş, hissediş ve davranışını yitirmiş bir varoluşun ‘muhalif’ olarak telakki edilmeyeceği, ejderhalarla dövüşürken onların zihniyet, yöntem ve araçlarını kullanmanın kendilerini de ejderhalaştıracağı bu vesileyle yeniden hatırlanmalı ve hatırlatılmalıdır da..
Halaçoğlu’nun sözkonusu iddialarının 30’ların konseptinden, Türkleştirme harekâtından, Güneş Dil Teorisi’nden, öncesi ve ardılı diğer kıyım ve kırımlardan semirip geldiğini tekrar etmeye gerek yok belki ama o yıllarda başlatılan Kemalist ideolojik inşanın ancak bu dönemlerde tamamlandığı tekrarlanmalıdır. Dahası da; bu ideolojik inşanın özellikle son çeyrek yüzyılda ve esas olarak kimi ‘muhalif’ler üzerinden gerçekleştirildiği de artık açık açık söylenmelidir. Bu anlamda, niyet referanslarını saklı tutsak bile, kimi Alevi kurum ve çevre temsilcilerinin, Ermeniliği ‘maalesef’leştiren aşağılamaya zımnen de olsa destek vermiş olmaları, sözkonusu ideolojik tahribatın uzançları hakkında yeterince fikir vericidir. Artık -can yakıcı da olsa- görülmelidir ki, değişik saiklerle değişik mevzilerde ‘muhalif’ pozisyon almış pek çok çevre, kurum, örgüt, kişi, varoluşunu Kemalizmin, ırkçı-ulusalcı fay hattının üzerine inşa etmiştir. Bu nedenle de, ‘muhalif’ değil, sadece ‘muhalefet’tirler. Muhalefet olmanın, iktidarda olanın iktidarına talip olma hırsıyla malül olduğu bilindiğine göre bunun duyuş, düşünüş, davranış; yani zihniyet dünyası ve onun gereği olan eyleyişte bir karşı oluşa değil, neredeyse bir ‘yer değiştirme’ye tekabül ettiği görülmelidir.
Muhalif, entelektüel vicdanını; duyuş, hissediş ve davranışını yitirmiş bir varoluşun ‘muhalif’ olarak telakki edilmeyeceği, ejderhalarla dövüşürken onların zihniyet, yöntem ve araçlarını kullanmanın kendilerini de ejderhalaştıracağı bu vesileyle yeniden hatırlanmalı ve hatırlatılmalıdır da..
TTK Başkanı Y.Halaçoğlu da açıklamalarına devam etmelidir. Irkçı niyet ve çabanın ve daha da önemlisi bu manipülasyon, dezenformasyon ve ideolojik teslim alışın deşifre edilebilirliği ortada. Ama bu vesileyle devletin yaptıklarının kimi kanıtları da yine onların ağzından dilde gelmiş oluyor. Mesela, “Tunceli'nin Ovacık ilçesindeki ve Sivas'taki (ki, sözü edilen bölge etnik-inanç, kültürel, coğrafi tekabuliyetiyle tarihsel Dersim’dir) bazı Alevi Kürtler Ermeni asıllıdır” dedikten sonra, iddiasını kanıtlamak üzere yine devletin gizli arşivine başvurup, “1936-37'de devlet bu dönmeleri ev ev tespit etmiş" diyebiliyor. Bununla şunu da ‘itiraf’ etmiş olmuyor mu TTK Başkanı Y. Halaçoğlu; 1937-38 Dersim kırımı öncesinde, oradaki ‘dönmeler’ devlet tarafından ev ev tesbit edilmişlerdir. Yani ’38 Dersim kıyım ve kırımı bugüne kadar bildiğimiz gibi sadece ‘Sergerde Dersim’i teslim alma gerekçesiyle sınırlı değilmiş. Meğer, oradaki Ermeni dönmeler de önceden ev ev tesbit edilip..
Bu nasıl bir kin, bu nasıl bir nefret, en azından benim için artık hiç mi hiç açıklanabilir değil, değil. Yani devletin bu itirafı, diğer pek çok uzancı ötesinde Ermeni meselesine dair nasıl bir derin ‘yoketme’ histerisi olduğunu da, muhaliflerinin vicdanını nerelerden ve ne zamandan satın aldığına dair ürkütücü de olsa, irkiltici de olsa, tartışmaya yer bırakmayacak kadar açıklayıcı ve hatırlatıcıdır!
Bu nasıl bir kin, bu nasıl bir nefret, en azından benim için artık hiç mi hiç açıklanabilir değil, değil. Yani devletin bu itirafı, diğer pek çok uzancı ötesinde Ermeni meselesine dair nasıl bir derin ‘yoketme’ histerisi olduğunu da, muhaliflerinin vicdanını nerelerden ve ne zamandan satın aldığına dair ürkütücü de olsa, irkiltici de olsa, tartışmaya yer bırakmayacak kadar açıklayıcı ve hatırlatıcıdır!
Ezcümle..
Oysa biliyor, söylüyor ve yazıyorduk ki; Dersim, muhtemelen yüzyıllarca ve tam da bu saiklerle Kırmanciya Beleké adıyla anılmıştı. Yani Ermenisi vardı Dersim’in, Kırmancı vardı, Kurmancı, Dersimlilerin kutsal ocaklarında Sarısultuklular gibi Türkmenleri, hatta Çerkezi, Osmanoğlusu, Alevi-Kızılbaşı, Sunnisi, Ezidisi, Ateisti, Paganı, Hristiyanı vardı, var.. ama Dersim’i Dersim yapan zenginliklerinden en başta geleni de bu değil miydi zaten? Emirali Yağan’ın da dediği üzere, ‘kılıç artığı’ mağdurların birbirlerinin vicdanlarına sığındığı, böylece de kardeşleşmenin yurdu kıldıkları bir yer değil miydi? Halkları birbirlerine düşürmek isteyen kimi ırkçı provakasyonlar ötesinde Dersimliler yüzyıllarca böyle bir kardeşleşmenin destanını birlikte yazmadılar mı?
Ermenilik, Dersim’in en kadim renklerinden, zengin kültürlerinden biridir. Devlet, Dersim’deki kimi aşiretlerin Ermeni asıllı olduğunun belgelerini açıklarsa, o zaman görecektir ki, kimi aşiretlerin Ermeni asıllı olmasını en çok Dersim, en çok Dersimliler sahiplenir ve o ırkçı ‘maalesef’i TTK Başkanı’nın da, benzeri türden ırkçı zihniyetlerin de suratına, halkların kardeşliği gururuyla çarpar!
Bir Dersimli, ve hatta doğrudan hedef gösterilen Ovacık’taki muhtemel Ermeni orijinli aşiretlerden birine mensup bir Ovacıklı olarak ben, hem bu onura kefil oluyor ve hem de, en azından kendi adıma, belgeye-bulguya da gereksinim duymadan, ve tam da Dersimlilerin hitabıyla kendimi ‘ihbar’ ediyorum ki;
Evet, ben bir HERMENİYİM!
Oysa biliyor, söylüyor ve yazıyorduk ki; Dersim, muhtemelen yüzyıllarca ve tam da bu saiklerle Kırmanciya Beleké adıyla anılmıştı. Yani Ermenisi vardı Dersim’in, Kırmancı vardı, Kurmancı, Dersimlilerin kutsal ocaklarında Sarısultuklular gibi Türkmenleri, hatta Çerkezi, Osmanoğlusu, Alevi-Kızılbaşı, Sunnisi, Ezidisi, Ateisti, Paganı, Hristiyanı vardı, var.. ama Dersim’i Dersim yapan zenginliklerinden en başta geleni de bu değil miydi zaten? Emirali Yağan’ın da dediği üzere, ‘kılıç artığı’ mağdurların birbirlerinin vicdanlarına sığındığı, böylece de kardeşleşmenin yurdu kıldıkları bir yer değil miydi? Halkları birbirlerine düşürmek isteyen kimi ırkçı provakasyonlar ötesinde Dersimliler yüzyıllarca böyle bir kardeşleşmenin destanını birlikte yazmadılar mı?
Ermenilik, Dersim’in en kadim renklerinden, zengin kültürlerinden biridir. Devlet, Dersim’deki kimi aşiretlerin Ermeni asıllı olduğunun belgelerini açıklarsa, o zaman görecektir ki, kimi aşiretlerin Ermeni asıllı olmasını en çok Dersim, en çok Dersimliler sahiplenir ve o ırkçı ‘maalesef’i TTK Başkanı’nın da, benzeri türden ırkçı zihniyetlerin de suratına, halkların kardeşliği gururuyla çarpar!
Bir Dersimli, ve hatta doğrudan hedef gösterilen Ovacık’taki muhtemel Ermeni orijinli aşiretlerden birine mensup bir Ovacıklı olarak ben, hem bu onura kefil oluyor ve hem de, en azından kendi adıma, belgeye-bulguya da gereksinim duymadan, ve tam da Dersimlilerin hitabıyla kendimi ‘ihbar’ ediyorum ki;
Evet, ben bir HERMENİYİM!
Mehmet ÇETİN
Bu yazı:
koalakultur.com
etnikhalklar.wordpress.com
ve sanırım agos'ta yayınlandı..
(2007)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder