21 Nisan 2010 Çarşamba

Savaş kararını kim verdi: Mehmet Çetin

-----''Ecevit şiir yazıyormuş, ozanmış, öyle mi? diye soruyor.
------Evet, diyorum.
------Ama bir ozan Kıbrıs için nasıl emir verebilir?
------Devlet adamı, ozan çelişkisi bu..'' diye yanıtlıyor Özdemir İnce, kendisiyle uzun yıllar önceden yaptığı bir söyleşide sevgili Y.Ritsos'u.
------20'yi aşkın şiir, düzyazı ve çeviri kitabı yayımlamış, kimi şiirleri yine 20'yi aşkın dünya diline çevrilmiş, şiir ve edebiyata dair pek çok ulusal ve uluslararası etkinlikte bulunmuş, ilgili pek çok kurumda yöneticilik yapmış ve benzeri daha pek çok yüksek meziyet sahibi Ö. İnce'nin son birkaç yıldır bir gazetede kılıç-kalkan edebiyatı yapmasını anlamakta zorlanıyorduk. Her ne kadar Ferda Çetin, Vecdi Erbay, Evrim Alataş gibi kimi isimler bu durumu deşifre eden yazılar yazdılarsa da, durumu anlamlandırmak hiç kolay olmuyordu. Taşları yerli yerine oturtacak bir gelişme olmalıydı sanki. Derken, yirmi küsur yıl önceden Y. Ritsos ile yaptığı söyleşiyi yeniden okuduğumuzda Ö. İnce'yi yine kendi cümlesi üzerinden anlamaya başladık:



'Devlet adamı-ozan çelişkisi!'
------Anlamak zorundaydık. On yılı aşkın bir süre zarfınca TRT'de metin yazarı, öndenetim ve redaksiyon müdürü, program ve yayın planlama müdürü ve nihayetinde genel müdürlük müşaviri ve uzman olarak çalışıp emekli olmasını -bu sürecin 12 Mart ve 12 Eylül darbe dönemlerini kapsadığını da- unutursak, şiire ve edebiyata dair bunca ''ince'' çalışmış bir şair, editör ve çevirmenin altmışından sonra ''devletin kılıcı'' olma halini patt diye anlamamız elbette ki kolay olmayacaktı. Hiç kolay olmadı çünkü edebiyata dair ''ince'' çalışmaları ötesinde Ö.İnce yüksek referanslara da sahipti. Y. Ritsos örneğinde de görüldüğü üzre muhalif yazın-sanat insanları ve kurumlarıyla yine ''ince'' ilişkiler içindeydi. Yazarlar, şairler, ulusal ve uluslararası kurumlarıyla yüksek ilişkiler, konferanslar, temsiller vb.
------Ne ki, söz konusu ''ince'' çalışmalarını yaparken Ö. İnce kendisini ''birden'' Hürriyet gazetesinde, pek çok ''hassas'' meseleye açıklama yapıp tavır geliştirme kürsüsünde bulur. Bu dönemde özellikle Kürtler nezdinde -kötü de olsa- daha da ünlenir. A. Öcalan yakalanmıştır. Irkçı hezeyan ve şiddet ortalığı kasıp kavurmakta, İtalyan malları yakılmakta, kimi yerleşim yerlerinde Kürtlerin ev ve işyerleri kundaklanmakta, sokak ortasında linçler yaşanmaktadır. Ö. İnce tam da o günlerde dört bir tarafa kılıcını sallamaktadır. İtalyanları aşağılıyor, ödüllerini aldığı Fransa'yı ince ince doğruyor ve nasıl oluyorsa Ermeniler üzerinden geçirdiği şiddet kılıcını getirip Kürtlerin kalbine saplıyordu! ''Türkün Türkten başka dostu yoktur'' hezeyanıyla başladığı yazılarının üstü kazındığında da ''görev ve sorumluluk alanı''nın öncelikle Kürtler olduğu belirginleşmeye başlıyordu. Bütün bunlar da izlenilmeye ve anlaşılmaya çalışılıyordu ancak 17 Ağustos tarihli köşe yazısında Ö. İnce artık eşyayı adı ile çağırıyor ve bizi bu muammadan çekip alıyordu.
------Evet, son derece ''ince'' yaşanan yakın sürece dair bir tuhaflığın olduğunu hemen herkes sezinliyor ama ikna edici cümleler kurmakta zorlanıyordu sanki. Ortada başlatıldığı söylenen bir savaş vardı ancak savaş kararını kimlerin verdiği bir türlü açıklık kazanmıyordu. Gerek A. Öcalan ve muhatap örgütlenme bunun kendi kararları olmadığını defalarca söylese de devlet ricali bunu ''PKK/KONGRE-GEL''e fatura ediyordu. Ama her nasıl oluyorduysa yine ''kuşatmalar'' yapılıyor, ''çatışmalar'' çıkıyor, insanlar öldürülüyor, kafalar kulaklar kesiliyor, mayınlar patlatılıyor ve..
------Tam da burada Ö. İnce devreye giriyor yine ve savaş kararını kimin verdiği muammasını hepimiz için anlaşılır kılıyor. ''Bir zamanlar devletin PKK ile görüşme masasına oturmasının gerekli olduğunu savunanlar, PKK'yı devletin legal muhatabı göstermek için barış sözcüğünü kullanıyorlar'' diyor örneğin, söz konusu köşe yazısında. Barış sözcüğünün altını çizerek yapıyor bunu, çünkü ''çok önemli bir sözcük''müş barış ki ''savaştan ve dargınlıktan sonra tarafların uzlaşması'' anlamına gelirmiş. Derdi dil ve sözcüklerle olduğu için de olur olmaz yerde ''barış'' sözcüğünü kullanmamak gerekiyormuş. Çünkü ve dahası ''bu sözleri okuyan ya da duyan bir yabancı, Türkiye'nin bir yabancı ülke ile savaştığı, daha sonra taraflar arasında barış yapıldığı yanılsamasına kapılabilir. Diyarbakır'ın da barış yapan taraflardan birinin başkenti olduğuna inanabilir''miş!
------Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir ''Kimden gelirse gelsin kurşuna değil, barışa, kardeşliğe ve hoşgörüye ihtiyacımız var'' dediği için siyasal linçe maruz bırakılmak istenmişti aynı günlerde, biliniyor. Ö. İnce de bunu; ''Başkan, 'kurşun kimden gelirse gelsin' diyerek devlet ve PKK'ya eşit mesafede bulunduğunu, daha doğrusu devletten yana olmadığını dile getiriyor'' diyerek deşifre ediyorduhemen. Çiller-Ağar artığı bir ''derin'' devletçi söylemiyle. Ö. İnce bunu ''kötü niyetli bir saçmalık!'' olarak infaz ettikten sonra da ''evet'' diyor, ''kardeşliğe ve hoşgörüye ihtiyacımız var ama barış kiminle kimin arasında yapılacak ya da sürdürülecek?''
------Böylece savaş olmayan ''savaş'' kararını kimin verdiği de açıklığa çıkmış oluyor ki Ö. İnce şunları söylüyor: ''PKK'yı bastırma harekatı bir iç savaş değildir'' ve dolayısıyla da ''barış sözcüğünü kirletmeyin!''
------Bu kadar!

***

-----''-Ö. İnce şiir yazıyormuş, şairmiş öyle mi?
------Evet, diyorum.
------Ama bir şair, savaş kararını nasıl verebilir böyle?
------Devlet adamı-şair çelişkisi bu..'' diye yanıtladığımı düşünüyorum sevgili Ritsos'u; ''çocuğun gördüğü düştür barış'' şiirini okumak üzere geldiği Dikili Festivali'nde, tam da 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde..
------Ezcümle; şairden savaş çığırtkanı çıkmaz ya da Ö. İnce gibi 1 Eylül'de doğmuş ve hatta söz konusu ''barış'' şiirinin çevirisini yapmış olsa bile savaş kararını veren ''derin'' devletin ideologu olmaz diye bir kayıt yok tarihte. Ancak, bu vesileyle de olsa bir hatırlama yaşıyoruz yine. Bir yıl kadar önce Ö. İnce'ye atfen yazdığı bir yazıda ''Kürtler kadar taş düşsün başına'' demişti V. Erbay, Ö. İnce için. Vecdi'nin kimsenin başına, üstelik de Kürtler kadar taş düşmesini istemediğini biliyorduk ama kullandığına benzer bir deyim daha vardı, gecikmeyle ve bu vesileyle de olsa hatırlatalım istedik:
------''Ne istediğine dikkat et çünkü gerçekleşebilir!''
Mehmet Çetin

4 eylül'04/Ek Gündem

Hiç yorum yok: