13 Temmuz 2011 Çarşamba

özgeçmiş: mehmet çetin

|arşiv..|

      Son 7 yıla yaslanan şiirlerinin bir kısmını 'Rüzgar/Ve Gül İklimi' adlı kitabında toplayan Mehmet Çetin, kendisiyle yapılan bir söyleşide ''Neden Rüzgar Ve Gül İklimi?'' sorusuna;

     ''Rüzgar/Ve Gül İklimi; çünkü, hepimizindi o sürmanşet ölüm günleri.. ve hiç de serin bir rüzgar değil, ülkeye bir uçtan uca kül ve kan dağıtan..yangınlar büyüten.. yakan bir rüzgardı. Bu; terördü, işkenceydi, her türden insanlıkdışılıkla kuşatılmaktı. Ve elbet ki akmadıkça hükümsüzdü ırmak..tarihsiz kalırdı ömür..ve demek ki aslolan ölüm ve kül savuran rüzgar değil, bu koşullarda da elegeçmez meterislere yakışan 'Gül ve İklimi'ydi. Demek ki gün gelecek, rüzgar değişecek ve ülke gül iklime kavuşacaktı. Boyun eğmemek, döğüşmek bu kesinlikteydi. Direnen gül inceliği ve iklimi de böyle bir çağrı/tavır kesinliğini ifade etmek içindi belki.. ay da sadece kitaba adını veren şiir özelinden yola çıkarak diyebileceklerim kısaca bunlar. Ama açıktır ki bu konuda sözü pek uzun tutamam. İyisi mi dili döndükçe şiirin kendisi bunu anlatmaya çalışsın.'' diye bir açıklama getirdikten sonra, ''içerden firar eden bir edebiyat var. Nasıl bir edebiyat bu?'' sorusuna da şöyle bir yanıt getirmektedir:

     ''Elbet ki başkaldıran.. kuşatılmış ama buna karşı duran bir edebiyat bu!

     Şizofrenik parçalanma.. nevrotik inleme ve pişmanlık hummasının, yine terör ve işkence ve ölümün egemen kılınmak istendiği verili koşullarda, bu kuşatmaya boyun eğmeyenler yeraltından geçip dışardaki hayata en üst düzeyde katılırlarken, bu firar yerüstünde de yaşandı, yaşanıyor. Okul diye değerlendirilmesi gereken bir uzamda 'değirmen taşı'nın insafına kalmak istemeyenler konumlanışlarının gereğince bir edimde bulunmak durumundalar. Militan bir konumlanış, bireysel yetkinleşme -artı direnme ve yeniden üretimi yaşamın bu cephesinde ifadelemek gerekmişse, artık şiirler öyküyle romanla resimle karikatürle-...-de, duraksız firar edip duracağız demektir. Bu, söz konusu militan konumlanış ve yaşamın savunulmasının yazınsal/sanatsal sonuçlar oluşturmaya da başlamasıdır. Bu, önemsenmesi gereken bir kazanımdır, ve yetkinleştikçe daha bir boyutlanacaktır. Bu, özgül tarihsel periyodun özneleri, yaşadıkları sarsıcılığın tem ve izleklerine de yaslanarak, yazınsal/sanatsal sonuçları yerlerinden daha bir doğruluyorlar demek değil midir? Ve bu firar, yaşamlarının ve değerlerinin savunmasını ölümleri pahasına yapanlara yakışıyor.(...)

     (...)
     Özetle; çok anlamlı bir çabanın ürünü olarak anladığım içerden fiarar eden edebiyatı, tavır ve işlev bazında özzellikle önemsiyor ve yararlı buluyorum. Ne ki ayzılanlar, yazılacak olanların ancak küçük bir kısmıdır, ve bana kalırsa yetkin örnekler olmaktan da uzaktırlar. Ama arkadaşların 'esir' düşmelerine karşın teslim olmayışlarını önemsiyorum.

     (...)
     Biz, içerde/dışarda, aynı sanatsal tavrın ve kaygının sahipleri olarak; yığınlar somutunda kültürel motivasyonu sağlayıcı, mücadeleye ivme taşıyıcı, sanatsal düzelmde de kalıcı, yetkin, nitelikli ürünler vermekle yükümlüyüz. Geçmişe dönük tavrımız bilinçli bir seçimle benimseme/reddetmedir. Ve benimsenen temelliyişi hep daha ileriye taşımakla, gerektiği yerde de kopuşu sağlamakla sorumluyuz. Yerimizin ve kimliğimizin gerektirdiğince davranmak, kolaya kaçmadan ve estetik kaygıyı kesinlikle gözardı etmeden ısrarla çalışmak, emek yoğunluğunun sürekliliğini sağlamak durumundayız.

     Öğrenmek bize yakışmalı, bunu hiç unutmayalım istiyorum. Aksayan yanlarımızla sürekli hesaplaşmak daha bir yakışmalı, ve bunu elden bırakmayalım istiyorum. Son olarak da, öğrenmek/hesaplaşarak, döğüşkenlikle inceliğin keşiştiği yerde birikelim.. amaçladığımıza yakışalım istiyorum.''

Özgeçmişi ve edebiyatı serüvenle ilişkin bir soruya da şu yanıtı verir M.Çetin:

     ''İzninle hazır bir yanıt vereyim. Çünkü şu sıralar çok güzel bir telaş içindeyim. Bu yanıtı yaklaşık bir yıl kadar önce (Kastedilen tarih Ağustos'1987 dir-BN) açlığın içinde yapılmış bir söyleşiden alıntılıyorum. Evet -diyorum- yazmaya içerde başlamadım. 70'li başlarında amatörce tiyatro yaptım ve oyun yazma denemelerinde bulundum. İlk şiirlerimi de o yıllarda yazdım. Bunlar politik bir tavır alışın, özelimdeki ilk yazınsal ifadelenişleriydi. Anlayacağın, şiirle okul atmosferinde değil, yeni kazandığım Marksist dünya görüşünün düşünsel yapımı biçimlendirdiği koşullarda uğraştım. Bu uzun sürmedi. 74'lerden itibaren daha farklı görev ve sorumlulukları sahiplendik. Yazma olayı yine sürdü. Ancak daha farklı düzlemde ve.. Sorunu kavrayış düzeyimdeki eksikliklere karşın, bu konudaki kimi yanlışları 80'lere doğru kısmen aşabildim. Yazın olayı -yine farklı bir düzlemde de olsa- gerçeğimde daha bir anlamlılık kazandı.

     Cezaevindeki ilk şiirlerimi 4 aylık kesintisiz sorgu ve işkence sürecinden çıkıp soluk alır gibi olduğum an yazdım. Fakat bu da kısa sürdü. Çünkü sorgulama gerekçesiyle değişik dönemlerde defalarca cezaevinden elındım ve.. Cezaevindeki ilk üç yılım (Ki bunun 7 ayı aşkın bir kısmı fiilen işkencehanelerde olmak üzere) böyle geçti. Doğal olarak bu sürede şiir ve düzyazıları, işkence-sorgudan fırsat(!) buldukça birikim mantığıyla yazdım. Bunlar, yoğun emek ürünü olmayan, yaşanmışlığın zengin tem ve izleklerine yaslanma kolaycılığını seçen, estetik kuruluştan yoksun, daha çok duygulanımların hükümran olduğu, salt yaşamı ve değerlerimi savunma işlevli çalışmalardı. Kısacası, içerde yazmaya başlamak benim için zor olmadı, ne de şaşırtıcı.. Aksine, gerçeğimde ve ölüm/kalım günlerini yaşarken, anlatılmaz bir telaşla ve her fırstta yazdım, yazdım..

     (...)
     Sorun, 'NASIL'a verilecek yanıtta odaklaşıyordu. Artık kuramsal donanım sağlamaya, estetik kaygıyı ısrarla taşımaya, dil/söyleme arayışını sürdürmeye daha bir özen gösteriyordum. Ve bu çaba o günden bu güne -içerik adına popülizme, biçim adına elitizme ve formalizme ödün vermeme ısrarıyla- süregeldi. Henüz ve hep öğreniyorum. Çalışmalarımın donanım ve kavrayışımın, bu anlamda yazabileceklerimin gerisinde olduğu bilinciyle, öğrenmeyi sürdürüyor, öğrendiklerimi tartışmaya çalışıyorum..''

     Belki biraz da bu yüzden,

     ''sevmek en iyi şimdi.. döğüşmek yine şimdi'' diyen M.Çetin, şiir ve düzyazı çalışmalarını bir dönem yayınlatmadı. Ancak son 4 yıl içinde şiir ve düzyazı çalışmalarıyla Türkiye'de; Temmuz, Düşün, Yaba/Öykü, Su, İmece, Yarın, Eylül, Gerçek Sanat, Y.Demokrasi, F.Sanat, Yeni Şiir, Türkiye Sorunları.. yurtdışında da; Tohum, Arkadaş, Parentez, Kırmızı-Karanfil.. gibi yazın/sanat/siyasa dergilerinde yer aldı.

     Yayıma hazırladığı şiir dosyalarının yanısıra, öykü ve roman çalışmalarıyla inceleme-eleştiri denemeleri de bulunan M.Çetin, 1955 Tunceli-Ovacık doğumludur. Değişik il ve okullarda okuyarak tamamladığı ilk/orta öğreniminden sonra, yüksek öğrenimini yarıda bıraktı. Yasadışı politik bir örgtülenmede yönetici kadrolardan olduğu gerekçesiyle 1 Eylül 1981'de gözaltına alındı.. 7 ayı aşkın bir kısmı doğrudan işkencehanelerde olmak üzere, ilk üç yıl içinde defalarca cezaevlerinden alınarak sorgulara götürüldü.. hakkında ağır cezalar istemiyle pek çok dava açıldı..sonuçta 20 yıl hüküm giydi.

     Cezaevinde 7. yılını tamamlarken, M.Çetin bu süre zarfında; Kayseri, Konya, Malatya askeri ceza ve tutukevlerinde kaldıktan sonra, daha sonra Metris Askeri tutukevi ve Sağmalcılar'da kısa bir süre tutulduktan sonra Bursa'ya sevkedildi. Ve 2 yılı aşkın bir süre bursa E Tipi Cezaevinde tutulduktan sonra, halen Bursa Özel Tip Cezaevi'nde bulunmaktadır.

sanırım, Halit Bostancı.

Hiç yorum yok: