26 Kasım 2012 Pazartesi

YÜREK DİYE BİR ÜLKE İÇİN

Rüzgar Ve Gül İklimi, Mehmet Çetin

BOZAN YAMAN

İnsanın yaşamla ve insanla ilişkisini yeni ve farklı bir biçimde yeniden oluşturması, yansıtması.
İnsanın kendisiyle ve başkalarıyla hesaplaşmasının dilin olanaklarıyla somutlaştırılması.

İşte, yazınsal anlamda ‘yazmak’ eylemini tanımlayabilecek cümlelerden birkaçı. Ve yazmanın türlü biçimleri. Örneğin, içerdeki dışarıyı yazmak ya da dışarıdaki içeriyi. Tarihseli içeren günceli yazmak ya da günceldeki tarihseli yakalamak için sezgiyi, ilgiyi, umudu diri tutmak ve sorumlulukları unutmamak.

“İnsanım, unutmak intihar olur ve en acı korunaksızlık” ve
“biraz da savunanı kalmayan günler adına
  açlığımız
  düşleri, şiirler yazdık direnişin alnına”

diyen Mehmet Çetin’in şiiri yaşamın gerisinde kalmayan, ileriye dönük kavganın saflarında yer alan politik insanın şiiri.

Mehmet Çetin’in birkaç yıldır, Yarın, Düşün, Su, Temiz vb. dergilerde yayımlanan şiirleri, ‘belge yayınları’nın yeni sesler dizisinin 6. kitabı olarak yayımlandı.(1)

Kitabın sonuna eklenen ve yazısında, Hamdi Gedik, M.Çetin’in şiiri için, “şiiri, ne yeniden üretim sürecine sokulmadan olduğu gibi kabullenilip abartılmayı ne de yoksanmayı hiç mi hiç hakketmiyor” diyor. Görünüşe bakılırsa, şimdilik ikincisi yapılıyor, yani görülmek istenmiyor. Kimi insanlar, kimi şeylere salt biçiminden dolayı karşı çıkarlar. Bir şeyin biçiminin içeriğinden bağımsız olmadığı doğrusuna karşın, biçimle içerik arasındaki ilişkinin birebir olmadığının gözden kaçırılması sonucu takınılan tavırlar yanlışlar içermektedir. Kimi çevrelerin bu dizeden kitaplara karşı geliştirdikleri tepkici tavır, eksik değerlendirmelerin, toptancı anlayışların sonucudur.

Oysa, “içerde” yazılmışlığını ölçüt alarak hiçbir ürünü yüceltmek doğru olmadığı gibi, yine aynı nedenle yok saymak da doğru değildir. Çünkü Mehmet Çetin’in şiirini okuduklarında, onun en az kendileri kadar, hatta yaşananlara olan duyarlı yakınlığıyla kendilerinden daha çok dışarıda olduğunu göreceklerdir.

Tunceli köylerinin göç ettirilmesi olayının gündeme gelmesi üzerine, “silinir kış cemre düşer toprağına /nergiz açar yaz olursun ülkem /izler bırak dağlara hükümran /ben ki döneceğim bir zaman /kül döner ateşine”(2) der içerden.

Güney Afrika faşizminin katlettiği şair Benjamin Moloise’in acısını yüreğinde duyan şair, aynı duyarlık ve devrimci dayanışmayla, Didar Şensoy’un anısına yazdığı şiirde, çektikleri acılarla ‘tarihe akran2 olan kadınlara, kadınlarımıza şöyle der umutla:

“sar yaranı ey kesik damar yas yok
  elbet ki hükümranın günü de solar”(3)

KÜLSÜN YİNE (4) adlı şiirinde İran-Irak savaşı ve Mezopotamya’nın yüzyıllar boyu kanlı savaşlara sahne olmuşluğunu yazan şair, EYLÜL’DE GİDEN (5) adlı şiirinde de eylül sürgünlerini anar ve şiirin son dizesinde umutlu bir çağrı çıkarır eylül sürgünlerine:

“gitmen yenilgi değildi zafer olmasan da gel”

Çünkü, kavganın içindeki akranlarıdır sürgünler. Çünkü onlar sürgün olalı daha çok “hükümran”dır ülkede zulüm.

Kitabın sonuna eklenen yazısında yerinde bir saptamayla, Mehmet Çetin’in şiiri için şöyle der Hamdi Gedik: “M. Çetin, sesli oluş adına bağırıp-çağırmaya ve popülizme, estetik kaygı adına formalizme ve elitizme düşmekten özenle kaçınan bir ozan. Çok kolay anlaşılmayı değil, anlaşılır olmayı kolaylaştıracak şiirsel söylemin yanında saf tutar. (6)

Mehmet Çetin, yapıtını 1.Bölümün Sonu, diyerek noktalıyor. Ben de yazımı M.Çetin’in yakınmasız, umutlu kararlılığını yansıtan iki dizesiyle noktalıyorum. (Şiir Notları 75, s. 87)

“çocuğum daimdir kavga
  ve ölünür de aşkı savunurken hepsi bu”

yeni şiir dergisi-haziran’88/sayı:8