24 Ağustos 2010 Salı

Yas Kitabı Dersim 38'i yazdılar: Mehmet Çetin

Önsöz yerine / Mehmet Çetin
“Cehennem, acı çektiğimiz yer değildir; acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir” diyen Hallac-ı Mansur, neredeyse bin yıl öncesinden Dêrsimlilerin, en azından son yüz yıldır yaşadığı derin yalnızlığı tanımlıyordu sanki.
Nitekim tespit edilebildiği kadarıyla ‘38’e kadar Dêrsim’e yüzü aşkın‘sefer’ düzenleniyor. (1) Yani sadece 20.Yy.’da Mazgerd, Qırgan, Qoçgiri, Pılemori, Qocan ve en sonunda da ’38 Jenosidi’ni yaşayan Dêrsim, zaman zaman vicdani tanıklık sunan kimi yaklaşımlar dışında, çektiği acılardan kimsenin pek söz etmediği bu cehennemi hep birbaşına yaşıyordu.

’38 Dêrsim Tertelesi hatırası kurşun, süngü veya sürgün yaralarıyla insanlar hala yaşıyor, muhatapları bunları kitaplar, dergiler, belgeseller, albümler, eylemlilikler yoluyla anlatmaya çalışıyor olsalar da, tuhaf bir şekilde duyulmazdan, görülmezden gelinen bu ‘trajedi’, CHP Grup Başkanvekili Onur Öymen’in ‘Kürt Açılımı’ dolayımıyla 10 Kasım 2009’da TBMM’de yaptığı konuşma(Ek:1) sonrasında, Kasım-Aralık 2009’da, yüzlerce makaleye konu oluyor, Dêrsim meselesi, yetmiş yılı aşkın bir suskunluğun ardından, önemli bir gündeme dönüşüyordu. Butün bu sefer ve katliamlar bugüne kadar, ‘eşkiyalık’, ‘asayiş’, ‘isyan’ gibi gerekçelerle meşrulaştırılmaya çalışılıyor, ‘kamuoyu’ vicdanından ses çıkmıyor, dahası ülkenin komünist partisi bile neredeyse devlet ile aynı gerekçelerle bu katliamları destekliyorken (2) nasıl oluyordu da birden böyle bir ‘vicdani tanıklık’ sunuluyor ya da ‘vicdan terennümü’ yapılıyor, ülkenin başbakanı dahi hem ‘Dêrsim’, hem de ‘Dêrsim Katliamı’ diyebiliyordu.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Yücel TUNCA / Mehmet ÇETİN: Söyleşi

Bir Yol Hali: Düşte Yitenler, Düşe Birikenler

-Mehmet Çetin:Yücel, kardeşim, bir söyleşi için geldiğinde tanışmıştın Piya Kolektifi ile; yola düşmenin daha ilk uğrağında. Aradan on yılı aşkın bir dünya zamanı geçmiş ve bu kez ben soruyorum sana; Döne’nin o muhteşem gülüşünü şimdi nerede aramalı?
-Yücel Tunca: Nostaljiyle çıkmıyorum yola. Öte yandan, özlem baki; onu da ayrı yere koyabilmek lazım. Piya, hiç abartmıyorum, bir aydınlanma süreciydi, benim için. Aklın, sürüp gidenle hesaplaşma olanağı yakaladığı, duvarlarımı mümkün olduğunca yıkıp, kendime ve yan yana durduklarıma bir aynadan bakabilme olanağıydı. Ayna değil belki, bir prizmaydı Piya. Hepimizi tayflarına ayırıyor, renklerimizi deşifre ediyordu. Asıl önemli kısmı, o renkleri dönüştürme çabasını desteklemesiydi. Değişime, yenilenmeye açık, bunu deneyen bir akıl ortaklığıydı Piya. (Sonuçsal başarının peşinde olmamayı da Piya’da öğrenmedim mi?) Ortaklaşılmış bir arayıştan ne kaldı geriye, diye bir soru sormuyorum. Piya Kolektifi’nde düşünülmüş, pişirilmiş, hazmedilmiş, hazmedilememişlerle varım bugün içinde bulunduğum tüm pratiklerde. Döne’nin o muhteşem gülüşüyle de, aklıyla da açıklayabilirim bugünkü beni. (Hala yapageldiğim hataların izleriyse saklı kalsın bende.) Galata Fotoğrafhanesi’ne, BabilPhotos’a, Fotoğraf Vakfı’na ya da İstanbul Fotoğraf Derneği’ne bakabiliriz bunu görmek için. Ortak aklın ve vicdanın yeniden örgütlenmeye çalışıldığı bu fotoğraf temalı alanlardaki buluşmalar, Piya pratiğinin temelleri üzerinden gelişmiyor mu?

11 Ağustos 2010 Çarşamba

mutsuzların da çirkini: mehmet çetin



 


 













 
mutsuzların da çirkini

bugün mutsuzların da çirkiniyim du'da

çünkü bir sarışının rüyamda gezdirdiği
bir tuhaf buldok kadar güzelim bugün
güz haliyim yaprak yaprak dökülmekte
anı silmekte yanıt vermekte aşk dileyip
hızla iç çekmekteyim eski sızılar içinde

çok mu derdindeyim defor'da öldürülenin
ki inceden inceye sürmenaj tehdidiyim de
unutmak istedim soğuktu ölüm, hadise bu
kilise bahçesi yalnızlığını unutup inanana
uzaklaşıyorum du'dan afrikanca suretimle

yine kırılmalar var gezindiğim fayhattında
ölenler var beşnoktasekiz sarsıntısında bile
akşama kanayanlar var geldiğim gezegende
ama bu canıcehenneme boşluğuma defolan
gelip de benimle çirkinleşen yok bu aynada

gidip kiminle konuşsam sanki kendimim de
alıp gezdiremiyorum hiç halka takıp buruna
evlerini bekleyen evlibarklı kekler gibi mi ne
kek pişirsem fırçalayıp dişlerimi terlik giysem
diner mi bu ayak sızılarım biter mi bu iççekiş

kavmim nerede benim kederimdi onlar kavlim
bulsalar beni alıp götürseler yine unutmak için
çalıp kâbusumdan çağırsalar beni rüyalarına
zencefil koklatsalar omzuma dokunurken ay
geçip güz güz sokağından bakarım ki heyvax

ben bugün mutsuzların da çirkiniyim du'da

mehmet çetin

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Yas kitabı-Dersim 38'i yazdılar: mehmet çetin

YAS KİTABI
Dersim 38’i Yazdılar

“’Cehennem acı çektiğimiz yer değildir; acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir’ diyen Hallac-ı Mansur,
neredeyse bin yıl öncesinden, Dérsimlilerin en azından son yüz yıldır yaşadığı derin yalnızlığı tanımlıyordu sanki”
diyordu M. Çetin, kitabın girişinde.

Hatırlanacağı üzre, 10 Kasım 2009’da Onur Öymen’in, TBMM’de yaptığı konuşmada, ‘Kürt Sorunu’nun
çözümüne dair ’38 Dersim Katliamı yöntemini önermesinin ardından, 70 yılı aşkın bir zaman sonrasında,
denilebilirse ilk kez bu kapsamda konuşulmuş, yazılmış, tartışılmıştı.