13 Eylül 2019 Cuma

ütopiya için sunu - otorite: mehmet çetin




ütopiya bu kez “devlet bıyıklarını hayatımdan çeksin metaforu dolayımıyla “otorite”yi konuşmak istedi. ulusal, sınıfsal, cinsel vb. hertürden egemenlikçi ideoloji, ordan üreyen yaşantı, örgütlenme ve kültürlenmeyle tartışmasını sürdüren ütopiya’nın bugüne kadarki bütün dosyalarında kuşkusuz ki “otorite” de konuşuldu. yüzleşme dosyasında da belirtildiği üzere; “biliniyor ki ütopiya, daha en baştan, her örgütlenmenin kendinde içerili hiyerarşik, disipliner, yaptırımcı yapısıyla arasına eleştirel bir mesafe koymak istedi. bu anlamda bir örgüt olmadığını, böyle bir örgütlenmeyi özlemediğini söyledi. aksine; anti-hiyerarşik, anti-otoriter, öznenin düşe yabancılaşmadığı, örgütün kutsal çıkarları için araçsallaşmadığı, yaprıtımcılık yerine kolektif katılımcılığı ve, karar alma mekanizmasında da bu kolektivite gereği azınlık/konsesüz demokrasisini seçen bir örgütlenmenin ifade aracı olmayı istediğini” söyledi.
geçelim..
ütopiya’nın o günden bugüne söylemeye çalıştıkları, kendi söz, davranış ve etki pratiğine de çağırmak istedikleridir. bu çaba ‘ayrıntıda saklı olduğu’ söylenen ‘şeytan’ı bulma ve anlama çabası olarak da görülebilir. bu bağlamda, ütopiya’nın bu dosyasında da nüansın ardına düşen yazılar var; ayrıntıda kurulu, ayrıntıda kendisini örgütleyen ve yeniden üreten, egemenlikçi varoluşların ayrıntıya saklı tekabüliyetlerini deşifre çabaları var. tarihteki en örgütlü otorite olarak devletten, ve bunun “sosyalist” biçimlenişinin eleştirisinden, edebiyatta ve sanatta, estetik beğenide, hukukta, ekonomide ve globalizm olarak örgütlenişinde, cinsellikte, etnisidede vb. saklı otorite’ye dair önemsenebilir ve tartışma yaratabilir metinler var. İdeolojik hegemonyanın sözerkinden başlayan ve yaşantıları teslim alan hertürden mikro/makro iktidar oluşumuna, yaşam/yaklaşım ve varoluşa dair deşifre çabaları kuşkusuz ki yaşantılarımızın, ilişki ve muhalif konumlanışlarımızın da eleştirisinden geçirilerek biriktirilmeye çalışılanlardır.

İnsanın aşkhali olarak romantik vicdan

Mehmet Çetin


Sunu yerine:
vicdanın diktatörlüğü” adında bir oyun tekstini okuyordum. şatrov’un sözkonusu tekstinde bir karakter, geleceğin tek diktatörlüğünün ‘vicdanın diktatörlüğü’ olacağını öngördüğünde ilkin irkildiğimi hatırlı­yorum. hayli zamandır vicdan kavramını hayatına ve söylemine daha farkında çağırmış ve bunu en kişisel olandan en toplumsal olana, haya­tın her alanındaki egemenlikçi ideolojilerle hesaplaşmanın bir olanağı olarak görmüş birinin, kassandravari bir söylemle geleceğin tek dikta­törlüğünün vicdanın diktatörlüğü olacağını duyduğunda irkilmesini an­lamak mümkündür sanırım.

daha öncesidir; yirmi yılı aşkın bir zaman öncesi uzunyayla bölgesinde bir çerkez köyünde, saygın bir çerkez yaşlının evinde, onunla tartışma halindeyim. dünyanın halini yorumlamayla başladığımız sohbetin gelip dayandığı yer sınırsız ve sınıfsız bir dünyada yine de bir tanrıya gerek­sinmemizin olup olmayacağı.. tasavvufçu yaşlı çerkez’le anlaşamadığımız tek sorun neredeyse bu. tanrı gereklidir, diye ısrar ediyor yaşlı çerkez: insanlığın hayvanlaşmaması için, tanrı korkusuyla insanın nefsini ter­biye etmesi, vicdanını yitirmemesi için tanrı gereklidir ki ancak o vic­dandır öyle bir dünyayı yaşanılır kılacak olan..


ütopiya, altıncı kitabında romantik vicdanı dosya konusu yaptığında yine yine hatırlanıyor bunlar; ya da ütopiyanın böyle bir dosya konusu hazırlamasını biraz da bunlar hatırlatıyor..

“...vicdan satınalan..” sistemle arasına farkında bir eleştirel mesafe koy­mayı daha ilk sayıdaki sunu’sunda denerken; “yeni bir mevsimin, yeni bir hayat bilgisinin yoluna düşen ütopiya; kolektif bireyden bir düş’e, imgeye gidişte bugünden bir olanak olduğunu düşünüyor, bunu yaşa­mak ve benzeri pratiklerle buluşmanın araçlarından biri olmak ve böyle bir karşı saldırı için birlikte ‘hayır’ demek istiyor!” diyen ütopiya; izlek sürekliliği içinde, kolektif bireyden kolektiflere, oradan yabancılaşmaya ve yabancılaşmanın yıkıcı sonuçlarından biri olarak intihar uğrağına geldiğinde, bunu hazırlayan durumlardan birini bu kez romantik vic­dan’ı dosya konusu yapıyor.