2 Ekim 2009 Cuma

Osman Murat Ülke (OSSİ) İle Söyleşi: Mehmet Çetin

Yıllardır ben üniforma giymeyeceğim diyen bir insanım ve...

MEHMET ÇETİN: Geliştirdiğin tutum ve eylemlilik dolayımıyla vicdan bir ilgi ve tartışma konusu oldu. Ama tanıklığım kapsamında söylüyorum ki, 5-6 yılı bulan bir arkapılanı var bunun. Burda, bir yaşama biçimi olarak vicdani red hakkında konuşsak biraz...i red önemli

OSMAN MURAT ÜLKE: Seninle 92'de tanıştık. O dönemde komünal hayat çabalarımız vardı. Üretimin içinde değildik. Daha doğrusu meta ilişkilerine girmemiştik. 28 Numara vardı, ki kapı numarasıydı; adını oradan alıyordu. 28 numara olarak bir dergi çıkarıyorduk, iki tane de müzik grubumuz vardı. Siyasal söylemimizi belirleyen, aynı zamanda siyasal söylemimiz tarafından belirlenen Coleacanth dergisindeki konularımız, ilk başta alternatif hareketler olarak yorumlanan ekoloji, feminizm, savaş karşıtlığı, anarşizm vb. konulardı. Son sayılara kadar çok geniş tartışmalar sürdürüldü. Emeğe dair ve çalışma ahlakına dair tartışmalar. Fakat bu tartışma ve konuların ortak bir ekseni vardı, o da siyaset ve ahlak ilişkisiydi. Siyaset ahlak ilişkisi derken klasik muhalif gelenekten rahatsızdık, yeni bir tesis arayışı içindeydik. Bunun için ekoloji, feminizm gibi akımlarla ilgilendik. Türkiye'de birey vurgusunun zayıf olduğunu düşündük. Kolektivitenin bireyler üzerinde yükselmediğini tespit ettik. Dolayısıyla çıkarımımız gerçek kolektiviteye bireyler üzerinden varılabileceğiydi. Gerçek bireylerden söz ediyrsak bu bireylerin kendilerini tümüyle sürece katabildiği, kendisini gerekleştirebildiği dolaysıyla ast-üst ilişkisi içinde davranmadığı, karar süreçlerine ortak olduğu, demokratik süreçler içinde evrildiği, süreci belirlediği bir tarzdı. Böyle bir siyaset yapış tarzına karar verdikten ve bunun kendine has ayrımlarını peyderpey bulup tartıştıktan ya da kaynaklardan öğrendiğimiz süreçten sonra bir sorumlulukla karşı karşıya kaldık. Siyasetin içerisinde sonuç alıcı bir mekanizmaya sonuç olmak istiyorsak bireyi salt özgürlükleri ve ihtiyaçlarıyla değil, sorumluluklarıyla da görmek gerekiyordu. Bu da siyaset ahlakından geçiyordu. Buradan vicdani redde geldik.

14 Ağustos 2009 Cuma

Mehmet Çetin'in yeni şiir kitapları çıktı!


Sur Kitaplığı
yayın hayatına başladı





Taşa Hatıra:

Mehmet Çetin’in Türkçe şiirlerinden oluşan yeni kitabı Taşa Hatıra, Sur Kitaplığı’ndan yayımlandı. “Taşa hatıra kalan Haziran’a” adanan kitap “rüya, taşa hatıra: heyya dedim” dizesiyle başlıyor.
Taşa Hatıra’da Mehmet Çetin, modernist, pozitivist dayatma ve kuşatmaya karşı kâinatın ötelenmişlerini; yanık meşelerin, yıkılmış evlerin, kendi sularına boğdurulmak istenen ırmakların, ağulanmış toprakların sessizliğini duymaya, kadimden bugüne taşlara kalan kimi izleri, şiirin dili ve olanaklarıyla anlamaya çalışıyor.
Daha önceden rüzgâr ve gül iklimi; birağızdan; hatıradır, yak bu fotoğrafı; aşkkıran; kekemece; pûşpera gêlezan-kirazların haziranı (türçe-kurdi); adlı şiir kitapları, asmin adlı öykü kitabı ve atımı bağladım iğde dalına adlı kitaplarından tanıdığımız Mehmet Çetin’in şiirinde yeni bir uğrağa da işaret eden taşla hatıra, doğa’nın ve doğadakilerin birbirleriyle muhabbet mecralarında seyrediyor, hatırlıyor ve hatırlatıyor..

“ah yıldızını bilmez müneccim, bak / kayıp sualini de gölgeliyor, zaman”

Surêdar:

(arka kapak meseli)
“..vanê, darê kê adır de vêsena, mırcolıkê
darê canêverdana vanê, nêremena.
ayi ebê darê vêsena. waxtê jü de,
vanê, darê rê vato mırcolıkê:
‘mı xo de wedare.. adıre xo de
wedare.. wela xo de..’ vanê.” “..derler ki; ağaç, ateşte yandığında, karınca
ağacı bırakmaz,
kaçmazmış.
o da ağaçla birlikte yanarmış. zamanın birinde, derler,
ağaca ikrar vermiş karınca;
‘beni kendinde sakla, ateşinde sakla, külünde..’ derler..”

Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO’nun 21 Şubat 2009’da yayımladığı "Tehlike Altındaki Diller Atlası"nda, Kırmançki (Dımılki/Zazaki)’ye de dikkat çekilmişti. Sur Kitaplığı’nca yayımlanan Mehmet Çetin’in “Surêdar” adlı Kırmancki şiir kitabı tam da bu tehdit ve yok edişi, estetik bir kanıtla duyurmaya çalışıyor.
Solgun seslerin izini süren şairin, anadilindeki ilk şiir kitabı olan Surêdar; Aralık 1983’te Metris Askeri Cezaevi’nde kaldığı hücre duvarına yazdığı; „serba ma waxtê merdayno nıka“ / „bizim için ölüm vaktidir şimdi“ dizesiyle başlıyor. Surêdar; o andan başlayarak Kırmançca da yazmaya karar veren Mehmet Çetin'in, anadiliyle, 20 yılı aşkın yazma serüveninden izler taşıyor.
Türkçe‘de “kızıl ağaç” anlamına gelen Surêdar; yeni anlam ve anlamlandırmalar deneyen Mehmet Çetin’in şiirinde ; “ağacın kızılı, kızıllık veren, kızıllık yayan” gibi yeni yaklaşımlara evriliyor. Günlük yaşamda giderek solgunlaşan dilin, yitmekte olan sesini duymaya ve şiirle duyurmaya çalışan Surêdar; dilin imge coğrafyasını genişletmeye, şiirin olanaklarıyla ayak izlerini belirgin kılmaya emek veriyor. Birlikte yayımlandığı “Taşa Hatıra” adlı şiir kitabı ile, bir hatırlama ve hatırlatma kitabı olarak Surêdar; biraz da bu sebeple, pastoral bir kederi iklim edinmişe benziyor.
Kırmancça yazdığı kimi şiirlerini (Piyê mê, Dendarê Kırmanciye, Henio Bao v.b.) çeşitli albümlerde seslendiren Mehmet Çetin’in pek çok şiiri, değişik müzisyenler tarafından bestelenmişti. Surêdar kitabının ilk bölümünü oluşturan şiirlerini, Umut Akar’ın müzikleriyle seslendiren Mehmet Çetin’in bu albümü de, yine “Surêdar” adıyla, Kalan Müzik tarafından yakın dönemde yayımlanması bekleniyor.

Sur Kitaplığı

Türkçe’deki mevcut anlamı dışında Kırmançca/Zazaca’da “kızıl, kırmızı” anlamına da gelen “sur” kelimesinden esinlenerek kurulan Sur Kitaplığı; şair-yazar Mehmet Çetin’in bütün kitaplarını yayımlamak üzere yayın hayatına başladı.
Uzun yıllardır hem Türkçe hem de ana dili Kırmançca ile yazan Mehmet Çetin’in “Taşa Hatıra” adlı yeni Türkçe şiir kitabı ile, 20 yılı aşkındır ana diliyle yazdığı şiirlerden seçilmiş “Surêdar” adlı
şiir kitapları birlikte yayımlandı.

Şairin yayımlanmamış dosyalarını öncelemekle birlikte, daha önce yayımlanmış kitaplarının yeni baskılarını da yayın planına alan Sur Kitaplığı; giderek incelen şiir ırmağına akışını, yeni şiir kitaplarıyla sürdürmek istiyor.

Mehmet Çetin Hakkında
1955, dersim doğumlu. 12 eylül döneminde politik faaliyetleri gerekçesiyle sekiz yılı aşkın bir
süre cezaevinde kaldı. rüzgâr ve gül iklimi ile birağızdan adlı şiir kitapları henüz cezaevindeyken yayımlandı. bunları; asmin adlı öykü kitabı ile hatıradır, yak bu fotoğrafı; aşkkıran; kekemece; pûşpera gêlezan-kirazların haziranı (türkçe-kurdi); surêdar (kırmançca) adlı şiir kitapları ve
atımı bağladım iğde dalına adlı lirik yazılar kitabı izledi. şiirleri kimi dillere çevrildi ve
farklı müzisyenlerce bestelendi. çeviri ve editörel etkinliklerini de sürdüren
mehmet çetin, amsterdam’da yaşamakta ve yazmakta..

18 Haziran 2009 Perşembe

PÛŞPERA GÊLAZAN /KİRAZLARIN HAZİRANI: (Türkçe-Kurmanci Seçme Şiirler Kitabı)










aşağıdaki linkte mehmet çetin'in kürtçeye çevrilmiş şiirleri ve ilgili bilgiler bulunmaktadır:


http://www.mehmetcetin.info/index.php?option=com_content&task=view&id=90&Itemid=70


(lîs yayınları)

2 Mayıs 2009 Cumartesi

cherie: mehmet çetin





















cherie:
ama sen mi çağırıyorsun ben mi geliyorum
durmadan tarih düşü gören bir eski cafede
edithpiaf şarkısına mı çağırıyorsun beni
sen. eski sokak şarkılarınca
dokunaklı. ay kaçağı. ürkek kuşlar dalı
cherie. sesinde derin titremesi var bir nehrin
sayfaları açık unutulan kitaba benzeyen yüzünle

okuyorum nasıl da güzelleşiyor yeryüzü
ne çok umutlanıyorum yaza hazırlanıyoruz
cherie, bahar gibiyim tavernie des halles'de..

mösyö, bir demi daha lütfen. yazılmalı bu şarkı
kentin en mahçup yerine akıp gidecek çünkü
seine nehri. ortayerinden kutsayıp paris'i
ortayerinde kalbim

tavernie des halles'deyiz. bizimle, yaşlı leo bile

1 Mayıs 2009 Cuma

rüzgar ve gül iklimi: mehmet çetin




















rüzgar ve gül iklimi

hayır, görmedik duymadık bilmedik demeyin sakın
yalan olur, hepimizindi o sürmanşet ölüm günleri
ve rüzgâr
bu rüzgâr ölüm dağıtırken ülkenize, kül ve kan
ölürken görmediniz beni kimsesiz gömülürken
arayın beni, zindankapı bilmediğiniz yer değil
kanlı cesedini yitirmiş mezar olmasın kalbimiz

yarıgece enselerinde namlularla götürülenler
sokağımızdan değiller miydi kentinizden sizin
duymadık mı onca kan sesini onca ölü ülkeniz
yalan olur
görmedik duymadık bilmedik demeyin sakın

bu ülke bir uçtan bir uca eylül'ken ve rüzgâr
sizin de ölümünüzdü bu, yaşamak değil artık
akmazsa hükümsüzdür ırmak tarihsizdir ömür
sever mi
'görmeyen konuşmayan düşünmeyen hayat'

sizdiniz ve ayıplamak değil bu sadece sormak
beyni kaldırıma dökülen cihan nasıl öldü o can
şunca yıl bir kelebek niye konmadı saçınıza
ayıplamak düşmez bana ki, sormalı sizden
bir de siz anlatın dinlerim ve açıklayın nasıl
'tam kurşuna dizilirken kurtarılsın partizan'

( ... )

gelir gün değişir rüzgâr ülkem olur gül iklimi
sahipleri tarih yazan gül yürekler iner dağdan

mehmet çetin
usenima@hotmail.com
foto: i.polatlı

30 Nisan 2009 Perşembe

ÖYLE, ETNOŞİİR..: Mehmet Çetin



















30. poetry internatiol etkinliği bu yıl haziran ortalarında yine Rotterdam'da düzenlenmişti. Zenzibar'dan Moğolistan'a kadar dünyanın değişik ülkelerinden, yine onlarca şair ve dil konuktu bu etkinliğe. Ancak, diller ve şiirler şenliğine dönüşen etkinliğin bu yıl farklı bir boyutu daha vardı. Sadece katılımcılara açık olan ve yine değişik ülkelerden otuz kadar editör, eleştirmen ve şiir yayıncısının konuk edildiği, türkiye'den orhan koçak'ın da katıldığı seminer programı ilginç kimi tartışmalara da tanık olmuştu.
"şiir ve eleştiri" başlıklı seminer gününde herkesin, geldiği ülkedeki şiir ve eleştiri pratiklerine dair yaptığı açıklamalar sırasında, ülkemizdeki şiir eleştirisinin özgül bir yanına daha dikkat çekmek istemiştim. türkiye'de en etkin şiir eleştiri kurumu devlettir, demiştim; yayınlanmış şiirin eleştirisini öncelikle devlet yapar, ve yaptığı eleştiri sonrasında da şiir kitabını toplatmaktan şairini cezaevine göndermeye kadar kimi yaptırımlar uygulayabilir. nitekim, şu günlerde ülkemizde bir şair, (y. odabaşı) yapılan 'eleştiri' sonrasında verilen cezasını infaz etmek için cezaevinin yolunu tutmuş olmalı, vb.
acı bir gülümseme. öyle..

27 Nisan 2009 Pazartesi

ceninlerin mezarı yok: mehmet çetin




















ceninlerin mezarı yok

"dil, dişin ağrıdığı yere gider"*

iç/gece:
kötü huylu bir urun kendine sitemi
ya da cenin duruşu bir susuş için sortia

dış/biz:
ama hiç gerek yok buna. lütfen
ıslık çalmayın. mezarlık değil burası
sevişip geldiğimiz terimizi sildiğimiz
ceninlerin mezarı yok olmayacak zaten

ölü ele geçiriliyorken bir cenin daha
daha susalım lütfen unuturuz sonra

9 Mart 2009 Pazartesi

Dahil Olmak Mı, Müdahil Olmak Mı?: Mehmet Çetin

Hayatın şiire, şiirin hayata dahi olmasını C. Süreya’dan bugüne nasıl anlıyor ve anlamlandırıyoruz bilemiyorum ama kişisel kanaatim, soru ve sorunun burada ‘dahil’ olmaktan çok müdahil olmayı hak ve talep ettiğidir. Yani, C.Süreya’nın ‘dahil’ oluşa dair önermesinin ‘sormaca’ya kazandırılması daha çok ‘müdahil’ olmakla mümkün gibi görünüyor. Yoksa sorun indirgenmiş anlamıyla sadece ‘dahil’ olmaksa, evet, 2007’de şair de, şiir de hayata, hayat da şiire her zamankinden daha fazla dahil olmuştur belki.
Hem de gürül gürül! Yani bayrağı kapan kapana..


Öncelikle bunu açık açık söylemek gerekiyor.

1 Mart 2009 Pazar

''Alofa'': mehmet çetin








“Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yıldız zerresi yani,
yani, bu koskocaman dünyamız

Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bi bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek dünya
"Yaşadım" diyebilmek için...“
Nâzım Hikmet



Amsterdam’a bahar geldi..
Bahar henüz gelmeden, Zekeriya geliyor Amsterdam’a.Türkiye’de, doğduğu kent dışında başka bir kenti dahi göremeden, henüz 18 yaşındayken, Hollanda’ya iltica etmek zoruna kalıyor. İltica süreci başka bir macera ama kış günlerinde Amsterdam’a vardığı için mi, hem soğuktan hem de yabancılık çektiği kent yaşamı nedeniyle hatırı sayılır şaşkınlıklar yaşıyor. Ama, Akdeniz sıcağından gelen Zekeriya, kış günlerinde çok üşüdüğü için baharın gelmesini sabırsızlıkla bekliyor. Sonunda sökün eden bahar günleriyle birlikte, başka bir şaşkınlığı da yaşıyor. Çünkü, kış günlerinde buz tutmuş kanalları özel ‘yol’ sanan Zekeriya, bahar ile birlikte buzlar çözülüp, yüzlerce su kanalıyla karşı karşıya kalınca..

7 Şubat 2009 Cumartesi

siz, içi bir eski bayramyeri serseri: mehmet çetin











kitabın ilk şiiri

orda mısın memeet.. memet yaklaş biraz
yaklaş memet eğil de bak suyun sesine

ses birki deneme ses birkiüç daha ses

bir mermere düşürüp kırmadan sesini
al kalbinin ürkek kuşlarını bu şiirden
insanlık kadar çatıksa kaşları
uzak kadar uzaksa bakışları
uzak git

uzak git suyun sesine çağırıyor seni
saçakaltına o solgunçuhaçiçeği
ordaki mutsuzluğuna git

ses birki deneme ses birkiüç daha
sesssss.. aşktır belki

vaktidir..


SİZ, İÇİ BİR ESKİ BAYRAMYERİ SERSERİ

vaktidir
aralayın, yüreğinizdi daralan
siz, içi bir eski bayramyeri serseri

bakın, poyraza dönük yelkende bir hırçınlık var
aşk kadar bir uzaklıktan geliyorsa bu çıplak kızlar
aldanmayın, adları leylakla yazılıysa son bulutlarına
gözleri sirena şarkısı tanımıysa aşkın ölüm çağrısıdır bu
gök değil o mavi sakının siz, içi bir eski bayramyeri serseri

yaşandı, ne aşktı ama yaz zamanı bir erguvandı
kiraz çalmış katık etmiştiniz o eski yoksulluğunuza
eğilip ağzından öpmüştünüz sevgiliyi ama unutmayın
gül değil artık öpmek için her eğildiğiniz o değil umutla
baktığınız hercai. geçin siz, içi bir eski bayramyeri serseri

hazırsanız, ayıracaksanız kendinizi o aldanışa
adayacaksanız kalbinizi o yangına neden olmasın
aşk bu, tutunacaksınız bir yaprak gibi o kırılgan dala
sever sanırken o kapanacak bir zambak gibi ağlayacak
ağlarsınız geceniz kadar siz, içi bir eski bayramyeri serseri

yakalandınız, yine sinirli misiniz yüzünüz karanlık
karanlık işler gibidir zaten aşk içinden çıkın bu çığlığın
aldanın. herkesin bir cehennemi vardır sayın ki aşkkırandı
asmayın kendinizi yürekdalınıza daha ağırsınız ve yaşlı artık
taşımaz o atlıkarınca kalkın siz, içi bir eski bayramyeri serseri

geldik, yaşayıp geldiğimizin aşk olduğunu unutmayın
neden yok daha mutsuz olmak için. buraya kadardı sayın
tarihti, küloldu. şiirdi, bir korsikalı çaldı. erguvandı, sarardı
hindkadını sayın kendinizi ve özlemeye benzemeden ölünüzü
yakın kendinizi yangın olun siz, içi bir eski bayramyeri serseri

...
aralayın, yüreğinizdi daralan, içi bir eski bayramyeri siz
poyraza dönük yelkende bir hırçınlık var yine. bakın
geliyor o adları leylak gözleri sirena şarkısı ağular
ki aşk dediğimiz de eski bir aldanıştı zaten
ağulanın yine, vaktidir..

MEHMET ÇETİN / hatıradır yak bu fotoğrafı