26 Ekim 2013 Cumartesi

Hükümran İnsan Türcüdür, Irkçıdır, Cinsiyetçidir!: Mehmet Çetin

“.., bitkilere ve hayvanlara revâ görülen muamele, uygarlıklar düzleminden 
bakıldığında, insanlar arasındaki ilişkilerin de kriteridir.”  Ulus Baker
Dağların, Kurdun-Kuşun Rızkı
Çocuklarının ardı sıra iz sürüyordu anne.
Veli’yi zaten göremiyordu. Toprağa armağan kaldığını da göremedi. Ama yılları bulan politik faaliyet ve cezaevi yaşamından çıkıp gelen diğer oğlu Kamer yaşıyordu. İstanbul’daydı.
Uzun yıllar sürgün hayatı yaşamak zorunda kalan çocuklarından Musa da nihayet Türkiye’ye gelebiliyordu artık ve o da İstanbul’daydı. Kısa bir süre için anne de İstanbul’da. Sürgündeki diğer oğlu yurduna dönemiyordu hâlâ ama onunla ‘bırae exretê’ olmamızdan mı, kendisini görme isteğim gibi, anne de beni görmek istemişti.
Kelaynak’tayız: Anne, Musa ve Kamer ile.
Anne, sözü hangi cümlede gezdirirse gezdirsin, getirip ‘ben köye gitmek istiyorum’ da noktalıyordu. Bunu yaparken, çocuklarının itirazına karşı, Necati dolayımıyla olacak, aileden biriymişim gibi benden de destek bekliyordu. Ben de haddimi bilip susuyordum ama uzayan o, ‘ben köye gitmek istiyorum’ ısrarından sonra annenin susup kalmasına katlanamayan Kamer, biraz da sinirlenmiş gibi yaparak; ‘ne var köyde.. kim var.. neyimiz kaldı.. gidip ne yapacaksın orada?’ dediğinde, anne; ‘gidip bostan ekeceğim’ diyordu. Kamer, 70’i aşan yaşıyla annenin orada yaşamakta zorlanacağı kaygısıyla sinirleniyor:

19 Ekim 2013 Cumartesi

'Birağızdan' sevinmek gerekiyor: Sezai Sarıoğlu

TEORİDE ALAYLI PRATİKTE MEKTEPLİLERE REDDİYE YA DA MEHMET ÇETİN

''ağzına söz şiir, yürek dersen ateşkessiz
aşak ve incelik neredeyse sen hep ordasın
ordasın: döğüşken ömrün onurunca... orda''
                                                              M.Çetin

     83'sonrasında sanat-kültür alanına ve özellikle de edebiyat şiir alanına  sosyalist öznelerin kitlesel yönelimini yaşadık. Radikal bir tarih içinden geliyorlardı. Bir yığılma, arayış, yüreğin, öfkenin, niceliğin apar topar karaya vuruşuydu bu. Naifti, doğaldı... Gözükara ve pervasız bir kıvamdaydılar. Dağarcıklarında birazcık teori, daha çok koşarak yürünen dar pratikçi bir tarih içinden geliyorlardı. Birikmiş sözleri vardı söylenecek. Gecikmeler coğrafyasına, ağızları dolu dolu estetize edilmemiş bir söylemle geldiler...
     Şimdi güncelliğin içinde aynı uğrağın bir başka noktasındayız. Bir durulma, mayalanma ve yetkinliğe sıçramanın 'gerilimini' görmek mümkün. Nicelikten niteliğe, geçicilikten kalıcılığa doğal ve kendiliğindenlikten örgütlülüğe doğru bir sancıdır durulmanın içindeki olgu. Öyleyse güncel uğrak ve gelecek yıllar heveskârlıktan, sosyalist sanatçı olmaya evrilmiş öznelerin eni-konu savaşımına tanık olacak..

Cezaevinden firar eden şiir: Yurdagül Erkoca

Enver Gökçe Şiir Ödülü, 7 yıldır hapiste yatan Mehmet Çetin'in / Yurdagül Erkoca

1  Eylül 1981'den bu yana Kayseri'den Konya'ya, Malatya'dan İstanbul'a, Bursa'ya uzanan bir hapislik serüveni yaşıyor Mehmet Çetin. Ama bu cezaevi serüvenine bir de şiir serüveni eşlik ediyor. ''Birağızdan'' adlı dosyasıyla Enver Gökçe Şiir Ödülü'nü alan Çetin, 9 ay sonra dışarıda olacak.

     Enver Gökçe Şiir Ödülü hapisteki bir şaire verildi bu yıl. 1 Eylül 1981 terihinden bu yana ülkenin çeşitli cezaevlerini dolaşıp duran bir şaire: Mehmet Çetin'e. Çetin ödülü ''Birağızdan'' adlı dosyasıyla aldı.
     Önce Kayseri Zincidere, ardından Konya Dutlukır, sonra Malatya Yeşilyurt, derken İstanbul'da Metris ve Sağmalcılar cezaevleri ve nihayet Bursa. Bursa Özel Tip Cezaevi, Tam tamına yedi yılını tüketmiş cezaevlerinde Mehmet Çetin daha dokuz ay yatacağından gayrı.
     Çetin'in ilk kitabı ''Rüzgâr/Ve Gül İklimi'' 1988 martında Belge Yayınları'ndan çıkmıştı. Şiirlerinde alışıldık cezaevi imgelerine pek rastlanmayan, didaktik değil, lirik bir anlatımı yeğleyen Mehmet Çetin'i o günlerde, yani cezaevlerinde henüz ''1 Ağustos Genelgesi''nin terörü esmezken ziyaret etmiştik. Bir açıkgörüş günü Bursa Cezaevi'nin avlusunda şiiri üzerine söyleşmiştik.

15 Ekim 2013 Salı

dünyanın yalnızlığına üzüldüğüm için

bu hep acemi hep acem çocuk
dünyanın yalnızlığına üzüldüğü için yazdı
                                                   yazdı az ilerinizde kürt olup yollarda ölen kalbine ay düşen
ve ansızın iç çeken biraz hüzünlendi diye izmir'i
düpedüz yakmak için
                          için için söyledi bir aşkı ve dünyanın üstüne çıkıp ağladı
insanları kaybolmuş kentlerden sözetmek için öylece düşmüştü dünyanın orta
yerine ve görmediği insanların direnen yüzü için yazdı
                                                                     görmediği insanların direnen
yüzü için yazdı bir kentten bir kente taşınırken çünkü çocukluğu öğrendi
hiç aklından geçirmezdi ama yazdı bu hep acemi hep acem çocuk bir kentin ortasında
../o tarihten kalmış bir suyun kıyısında bir hüznü söylemiş hep eksilen şeyleri durmadan
ve döndü sol yanına ki giyotin parçalanmış ip kırılmış sepha devrilmiş mi durmadan lorca'yı düşündü
yığınlarla insandı kalbi hiç kimseye hiçbir şey söylemedi başka
                                                                  başka bir şey söylemek istemedi
yasal değildi bu aşk gül kardeşim sen sağol kardeşim sen sağol kardeşim eşkiya güzelliğini sal yurdumun üstüne demekten başka
                                                                  dünyayı öylece anımsamak için
çiçekler saksılara tutsak olmak istemediği için. 
                               yazdı o güzel kan sıçramasın tarihe. artık kan sızmasın
diye kırmızı kelebeklerin konduğu bir güzel yüzün şakağından. o yüzü ilk öptüğü yerde durmak için.
durmadan orda durmak için. güvercin yaralarını sarmak ve
bir dostun kokusunu özlemek nasıldır demek için yazdı
                                                                        yaz'dı yırtılan bir haziran
sıcağıydı aşk bir tuba ağacıydı kutsal kitaplardan kaçıp gelmişti. bunu
son otobüse yetişmeniz için yazdı. hepinizi sevgilisi sandı ama alınmadığınızı bildiği için yazdı.
deniz dalgalıyken güldüğü için ne elini tutan ne de eğilip o acemi o acem dudaklarından öpen biriniz
olmadığı için yazdı
                                                          yazdı kendisi için çok istemediğini bilesiniz diye. ölümden korkardı diye. dağlardaki sonsuz ve uzayıp giden kan kaybını yazabilsin diye. odası hep sevgili koksun diye. sonraya aşktan gayri hiçbir şey kalmasın diye dudaklarınızın kıyısındaki gül gülümsemesiyle sarhoş olsun diye. şaşırıyor herkes. sen bile. tanışmalıyız demek için yazdı
                 yazın başladığı yerdi. hazirandı. başlattı kendisini bir aşk ve ben. aşk olur kekemeliğim böyle bir an. dediğim için. nasıl olur tutsaklık günlerinin hücresine benzeyen bu odada kırılan kar sesi olmalıydı ama yok. ama ben nasıl olur çeker giderim bu kentten. ama ben tuba dallarının yeşiline boğuluyorum durmaksızın. kurtar beni aşk. dediğim için yazdı. sırf bunun için yazdı belki
                              belki de komşu bahçeden menekşe çalmak için yazdı
                                                                                                    yazmak oldu yaşamı. çocuk oldu durmadan. acem oldu. bir orman durmadan yok oldu diye. birinizin elleri ebemkuşağı olur diye. sen yoksun diye bahçesinde bir çocuk ağladığı için yazdı
                                                                                                            yazdı yalnızlığı büyüdüğü için öldü dediğinizin cesedi dünyaya sığmadığı için. sigaranın tadına doymadığı için. içinizden birini öperek herşeye başlamak için. hala ağlıyor mu izmir diye sormak için. saçlarınızı yeniden tarayasınız diye. bir kadının ağladığını anımsayasınız diye. babek ki gideli binyüz yıl oldu sakın ha unutmayasınız diye. gelin bu akşam sözetmeyelim ölümden diye. yakarabilirsin. avuçlarınıza kapanabilsin diye. neden dönmedi o akşam gidenler. sizden sorabilsin diye yazdı
                                                                                          abarttınız. şair sandınız kendisini. gelin ağzım olun söyleyin kimsesizliğimizi demek içindi. sarı dediğimiz isfehan'da ağırlanan hüzün demek içindi ve bir tarih girdi aramıza eyvaah ayrılık bile demek için yazdı
                                                                                                                          yazdı ki bitsin bu zulüm isyana bayrak açalım ki kan dökmemiştik hiç. bağdat'ta öldürülmeden kadınlarımız ateşe inanırdık kul olmadık hiç sultana ama topraksızım cariyeyim köleyim ve bir mezardan doğrulur gibi usul. okuduk konuştuk sorduk ve sonsuz ırmaklara aktık ki bir dahakılıç kana bulanmasın. sabahtı. ölüm kuşu uçtu uçacaktı. çünkü o sabah bir bir güneşin ateşiyle uyandık. uyandık ki yenilmiştiler ve ağlıyordu hiyo. ağlamasın diye cennetten kaçıp aşkımıza sığınan tuba var. bir ütopyamız var. gelincikler var üstelik yüzümüzde daha kızıllaşan. bunu söylemek için yazdı
                                             yazdı. ciğerlerindeki son nefesini yoldaşlarına sunarca
sabahtı ve cümle mahlükat uykudaydı.
bir onlar vardı ağlayan kanayan ölen
                                              öldüğünü görmesin diye onların. ince bir merhem dilendi annesinden. ince bir iple bu isyanı örsün diye yendien yaptı bunu
                                                                                             bunu da yaptı ki elinin biri kesilince diğer eli ile kesilen elinden kanı alıp yüzüne sürdü ve kankızılı yaptı yüzünü. kankaybından yüzü sararınca korkudan sarardı sanmasınlar diye yazdı
                                                                                              yazdı bazz kenti sığınağıdır yine yenilmişlerin. yoksulların. aşk kırgınlarının. bilelim istedi bunu.dai saydı kendisini. araladı kalbinin yeni bir sayfasını bir ah çekti bir ah çekti ki asya kadardı. atlaslarda unutulmuş çocuğuydu asya. onun için yazdı
                                                        yazdı. sokakları kan içindeki bir ülkeyi bir çocuğun çabuk dön dediğini duyurmak için. gidelim yanan dünyanın dumanıyla körleşmeden demek için. durmadan aşka çağırırdı ki iyidir söz onun töresidir ve bitmeyen bir aşk demektir. bunun için yazdı
      yazdı ki yok saymayın beni. yakılmayayım dedi.bir bononun kirli kan akıtan yerinde olduğunu saklamadan. bir parça kömürün nasıl bir isyana dönüşeceğini açıklarcasına. artık ömrünün bir çek koçanına nasıl sığmayacağını anlatırcasına yazdı
                                                                                       yaz dediğimiz şimdi de aranızdaydı. hazirandı. ay düşmüştü aramızdan birinin kalbine. ay düşmüştü kalbime. kalbim ki çingeneydi ve aşk imkansızdı. eğilip baktı. daha daha yaklaşıp baktı ve yazdı üşenmeden
üşenmeden dönüp gitti çocukluğuna. ömrünün en acemi yerine. akıp duran terine. dünyayı öptüğü sevgilisinin ağzına. erguvan gülüşüne. bu gülüşten. terden ve yeniden bir dünyanın yaratıldığı yere yürümek için. ben yine sürgün olayım. öleyim. bir kentin ya da aşkın ve şiirin delatsında diye yazdı
                       yazdı en son afrika ya da kafkasya şiirlerini. dağlardan yine seslenen yaralı geyik seslerini. susmuşum böyle sahipsiz kalmasın kalmasın diye yazdı
                                                                                                 yazdı ki nereden çıktı bu acem gravürleri
                                                                                                              bu titrek bu kendi çağrısına dönmeyen ses
                                       seslendi yeniden yeniden heyyamola. durmadan heyyamola demek için. birilerinize yazdı. dünyanın yalnızlığına üzüldüğü için yazdı
                                                                                              yazdı komutansız insanlar için. kalbimize gül yağdığı için. newroz akşamı kendisini yakarak dünyamızı aydınlatan zekiye için. yazdı su kokulu mağaraları kanatılan durmadan kanatılan uzun yeleli dağlar için. yakılan bir panzerden sonra biriniz onu öptüğü için
                                                                   için için içli bir çocukça iyi ya da kötü demeden yazdı dünyanın yalnızlığına üzüldüğü için
                                                                       sırf bunun için yazdı belki
                                                                       yalnızlığına üzüldüğü dünyada herkesi aşka çağırmak için
kenti tragedyasına çağırmak için herkesi
                                                herkes oturup kendi şiirini yazsın demek için yazdı
                                                                                                                      söylencedir ki bu yüzden tekrarladığı oldu kendi sesini. sesine sürdüğü şarkıya nakarat. sesine sürdüğü şarkıya çığlık olmaktan asla vazgeçmeden yazdı
                                                                                     yazmasa olmaz mıydı
                                                                                     yazmasa olmaz mıydı
                                                                                     yazmasa olmazdı
                                                                                     sen sağol kardeşim                           

m.ç

izmir, 10 haziran'93
                                 
not: yukarıdaki yazı, bir yerde yayınlanmamış olup yazıldığı gibidir. tamamlanmamıştır.)