2 Kasım 2015 Pazartesi

Bağışlayın Gözlerimdeki Kırmancı

kovulduğum kırları alıp geldim kentinize 

bağışlayın başınıza bela şu öfkemi 
orman kalmadı yanacak, biliyorum 
ev kalmadı yakılacak ki babam da öldü 
biliyorum ama bir bekleyen var gibi orada 
o dağları o baharı bekleyen ölümlü gözlerle 
kovulduğum kırları da alıp geldim kentinize 
 
dağ kokuyor demek güç şu soluğum için 
belki inilti ve sümbül ve kan gibi bişey 
ki dağlarından bıçaklanınca bir halk 
çığ düşüyor düşlerine çünkü üşüyor 
soğuk masal ve tarih kağıdı gibi 
körleşen gözleri önünde annemin 
ölüyor babam göz göre göre sürgün öldü 
soğuk bir damga oluyor ömrüme bu ölüm 
 
biliyorum bu kent sizin bu heykel bu sanrı 
yıldız yalnızlığı bu gökavuntusu gecemi 
alıp çocukluğum gidecek gecenizden 
bağışlayın gözlerindeki kırmancı 
doğduğu ev yıkıldı ormanı yakıldı kovuldu 
çocuk gözleri bu yüzden hep yurtsuz kaldı 
 
kuş ormanına kaçan ay ve şarkı ve ahı 
alıp gideceğim yeryüzünden giderce 
düşün ve bağışlayın beni o isli yüzünüzden 
 
biliyorum bu kent sizin bu heykel bu sanrı 
kovulduğum kırları da alıp gidiyorum işte 

aşkkıran / mehmet çetin

25 Mart 2015 Çarşamba

Boz Ayı Bal Çalmış: Mehmet Çetin

Evet, boz bir ayı bal çalmış ve bu nedenle de ‘yağmacı’ ve hatta ‘fırsatçı’ yaftası boynuna asılıp, hakkında ‘vur emri’ çıkarılmış. Böylece, öldürülmesinin hem yasal hem de ahlaki meşruiyeti sağlanmış. Derken, 2 aylık sürekavından sonra avcılar tarafından vurulmuş. Sonra da, 370 kiloluk cansız bedeniyle hatıra fotoğrafı çekilmiş.
Şaşırtıcı mı? Değil; hem de hiç değil!

Ne ‘vur emri’ şaşırtıcı bu iklimde ne de ölü bir beden üzerine ayakla basılarak hatıra fotoğrafı çektirmek. Memleket böyle bir meşruiyet iklimiyle maluldü zaten. Bunu meşrulaştıran zihniyet dünyaları ‘ayı’ ya da ‘düşman’ ayrımı yapmamakta da, sonrasındaki ritüellerde de farklı değil.

25 Ocak 2015 Pazar

pirim: mehmet çetin

pirim

gökyüzü mü bitti suskun pirim
sahi, hangi hazirana saklı sesin
(…)

o benim sırrım, sevgili xızırım
o benim ciğerim, benim parem
o benim ilk düş ve ilk gülüşüm
o öyle yalnız ki baktıkça benim
o öyle yalnız ki baktıkça benim
o benim açık yaram o inleyişim
bağışla onu rüyasına, dahi bana
o benim güle ilk gülümseyişim

o öyle yalnız ki baktıkça benim

son yaralı sevgili, pirim benim
dolaysız yalansız metaforsuz ki
hayatına vaadim yalansız sözüm
lanet olsun bana senden başkasını
sevdimse seni sever gibi başkasını
sevmiş isem aşkhâli olmak dışında

lanetlediğin alın olayım ki öyle say
şiir mi en çok bunun içindi belki
yaramı sana yaranı kendime işte
göstereyim de çırçıplak kalayım
lal ve sağır çığlığı olayım taşına
ömrüm dediğim daha fazla değil
sevdiklerimdi ancak ama dahası
o ilk düş, ilk rüya, ilk devrimim

pirim benim kırık dalımda inler
güneşsiz göğü, aysız gecesiyim
yalnızım benim kalbim xızırım
o benim çok, çok yaralı kalbim

(…)
o benim pirim, sevgili xızırım
o benim ne çok.. yaralı kalbim"

mehmet çetin /"taşa hatıra"