28 Nisan 2010 Çarşamba

''zamana yani dağa uza mecrasında'': taşa hatıra

Mehmet Çetin ile söyleşi / Hüseyin Şahin

“Taşlarda ne saklı değil ki! Bilmiyoruz! Bilemiyoruz henüz... Kendi iktidar hırsıyla doğayı ve doğadakileri temellük eden ve giderek de tüketen egemenlikçi insanın bunu anlama ve açıklama şansı yok...”

Uzun yıllardır hem Türkçe hem de anadili Kirmançkî ile yazan Mehmet Çetin’in ‘Taşa Hatıra’ adlı yeni Türkçe şiir kitabı ile, 20 yılı aşkındır anadiliyle yazdığı şiirlerden seçilmiş ‘Surêdar’ adlı şiir kitapları Sur Kitaplığı’ndan çıktı. Çetin’in Kirmançkî yazdığı ‘Surêdar’, 20 yılı aşkın yazma serüveninden izler taşıyor. “Taşa hatıra kalan Haziran’a’ adanan kitap ‘rüya, taşa hatıra: heyya dedim” dizesiyle başlayan ‘Taşa Hatıra’ ise doğanın ve doğadakilerin birbirleriyle muhabbet mecralarında seyrediyor, hatırlıyor ve hatırlatıyor. Mehmet Çetin ile ‘Taş Hatıra’yı konuştuk.

21 Nisan 2010 Çarşamba

Savaş kararını kim verdi: Mehmet Çetin

-----''Ecevit şiir yazıyormuş, ozanmış, öyle mi? diye soruyor.
------Evet, diyorum.
------Ama bir ozan Kıbrıs için nasıl emir verebilir?
------Devlet adamı, ozan çelişkisi bu..'' diye yanıtlıyor Özdemir İnce, kendisiyle uzun yıllar önceden yaptığı bir söyleşide sevgili Y.Ritsos'u.
------20'yi aşkın şiir, düzyazı ve çeviri kitabı yayımlamış, kimi şiirleri yine 20'yi aşkın dünya diline çevrilmiş, şiir ve edebiyata dair pek çok ulusal ve uluslararası etkinlikte bulunmuş, ilgili pek çok kurumda yöneticilik yapmış ve benzeri daha pek çok yüksek meziyet sahibi Ö. İnce'nin son birkaç yıldır bir gazetede kılıç-kalkan edebiyatı yapmasını anlamakta zorlanıyorduk. Her ne kadar Ferda Çetin, Vecdi Erbay, Evrim Alataş gibi kimi isimler bu durumu deşifre eden yazılar yazdılarsa da, durumu anlamlandırmak hiç kolay olmuyordu. Taşları yerli yerine oturtacak bir gelişme olmalıydı sanki. Derken, yirmi küsur yıl önceden Y. Ritsos ile yaptığı söyleşiyi yeniden okuduğumuzda Ö. İnce'yi yine kendi cümlesi üzerinden anlamaya başladık:

20 Nisan 2010 Salı

Merdiven Şiir Günleri: Varlık dergisi




SÖYLEŞİ: NEVZAT ÇELİK / MEHMET ÇETİN / SUNAY AKIN-Nevzat Çelik, Mehmet Çetin, Sunay Akın hoş geldiniz. Merdiven Şiir Günleri'nin ardından bir değerlendirme yapalım istedik sizlerle. Merdiven Şiir Günleri, ülkemizde gerek bildiriye atılan imza, gerekse toplantılara gelen insan sayısı bakımından katılımın çok olduğu,değişik anlayışta insanların bir araya geldiği ilk etkinlik. Ve bu etkinliğin çıkış noktası Poesium'a duyulan tepkiydi. Tepkinin eyleme dönüşme süreci nasıl oldu? Bundan söz edebilir misiniz?
MEHMET ÇETİN: Merdiven Şiir Günleri'nin, kısa tarihçesi şöyle özetlenebilir. Poesium olayının duyurusu yapıldı, basında çıktı ve çeşitli yerlerde tepkiler oluştu. Bir grup arkadaş bir bildiri hazırlığı yapmış; Sunay Akın, Küçük İskender, Nuh Ömer Çetinay, Oğuzhan Akay, Akgün Akova, Nur Bulum'un hazırladığı Şiir'24 başlıklı küçük bir metin vardı. Yine bizim Nevzat Çelik, Emirhan Oğuz ve diğer arkadaşlarla konuştuğumuz şeyler vardı. arkadaşların metni bize geldiğinde şiirden yana olduğumuzu belirttik. İki noktada tavrımızı netleştirirsek, yani ortak payda sağlarsak; tavrı genişletmek, birlikte bir eyleme dönüştürmek mümkün ve gereklidir dedik. Birincisi, bu meseleyi çok kişisel duruşlarla tepkiye dönüştürmeden, şiir adına ortak bir hareket geliştirip, bu arada gösterilenin aksine ideolojik bir arka planın olduğu noktasında bu tavrı birlikte yakalamaya çalışalım dedik. İkincisi de, alışagelmiş bazı şeylerden kaçınalım, yani bu konuda kolektif bir çaba ve tavır oluşturulsun, dedik. Metin üzerinde tartıştık, buradaki ve çeşitli kentlerdeki arkadaşlara haberler verildi. Ortak toplantılar başladı ve sanıyorum bir ayı aşkın bir süre düzenli toplantılar yapıldı. Bu toplantılarda birleştirilecek olan hareketin ilkeleri, davranış biçimleri konuşuldu. Ortak metin hazırlandı, metin imzaya açıldı. Çeşitli kentlerdeki arkadaşlara gönderildi, onların görüşleri alınmaya çalışıldı. Bir metin bşlığı altında ve orda ifade edilen duruş biçimini gerçekleştirme karar altına lındı. Süreç böyle gelişti ve Merdiven Şiir Günleri gerçekleştirildi. 11-12 Mayıs'taki şir günlerinde hedeflerimizi yakaladık.

6 Nisan 2010 Salı

Rüzgar ve Gül İklimi: YABA ÖYKÜ'1988


Bu yıl içinde yayınlanan bir başka kitap Mehmet Çetin'in Rüzgar ve Gül İklimi

Mehmet Çetin mahpus bir ozan. Ama şiirinin ekseni kesinlikle hapishane pratiği değil. Hapishane, demir parmaklıklar, tel örgüler şiirinde ana mekan olarak değil daha geniş bir gerçekliğin parçası olarak yer alıyorlar. Devrimci (ya da sadece solcu mu demeli) ozanlarımız arasında ne yazık ki oldukça yaygın olan bir zaafa; hazır duyarlıklara yaslanmak, yaşamın verilerini estetik olarak dönüştürmeden olduğu gibi tutanağa geçirmek kolaycılığına M. Çetin'in şiirinde yer yok bu yüzden.

Rüzgar ve Gül İklimi'nin şiirlerini söyleyen insan, yalnız fizik bir zorunluluk olarak dört duvar içinde olan biri, bu duvarları bir de kendisi şiirinde yeniden yükseltmiyor. Verili mekanına, kendi özel gerçekliğine büzülmüş bir insan değil Gül İklimindeki şiirlerin ozanı. Tersine çabası duvarların ötesindeki hayatla bağlarını korumak, hatta onunla arasında yeni köprüler kurmak. Bu anlayışın dirençli, dinamik, bilinç yüklü bir şiir getirmesi doğal.

Mehmet Çetin'in hanesine yazılması gereken bir başka olumluluk daozanın Nazım, Enver Gökçe, Ahmed Arif şiirlerinden tüketici bir biçimde etkilenmiş olmayıp -ki bu da soldaki pek çok ozanın paylaştığı bir başkaa zaaftır- kendi özgün dilini oluşturmuş olması. Bu dil henüz mükemmelleşmiş değil, ama bunun muştusunu veriyor.

YABA/ÖYKÜ Temmuz-Ağustos 1988

rüzgar ve gül iklimi
hayır, görmedik duymadık bilmedik demeyin sakın
yalan olur, hepimizindi o sürmanşet ölüm günleri
ve rüzgâr
bu rüzgâr ölüm dağıtırken ülkenize, kül ve kan
ölürken görmediniz beni kimsesiz gömülürken
arayın beni, zindankapı bilmediğiniz yer değil
kanlı cesedini yitirmiş mezar olmasın kalbimiz

yarıgece enselerinde namlularla götürülenler
sokağımızdan değiller miydi kentinizden sizin
duymadık mı onca kan sesini onca ölü ülkeniz
yalan olur
görmedik duymadık bilmedik demeyin sakın

bu ülke bir uçtan bir uca eylül'ken ve rüzgâr
sizin de ölümünüzdü bu, yaşamak değil artık
akmazsa hükümsüzdür ırmak tarihsizdir ömür
sever mi
'görmeyen konuşmayan düşünmeyen hayat'

sizdiniz ve ayıplamak değil bu sadece sormak
beyni kaldırıma dökülen cihan nasıl öldü o can
şunca yıl bir kelebek niye konmadı saçınıza
ayıplamak düşmez bana ki, sormalı sizden
bir de siz anlatın dinlerim ve açıklayın nasıl
'tam kurşuna dizilirken kurtarılsın partizan'

( ... )

gelir gün değişir rüzgâr ülkem olur gül iklimi
sahipleri tarih yazan gül yürekler iner dağdan

mehmet çetin
usenima@hotmail.com

http://www.mehmetcetin.info/