19 Aralık 2013 Perşembe

Sunu: Ütopiya'03

ses ayarı; jû.. tû.. drie.. dört: düm teka düm tek!

evet, bu bir amentû değildir!

     Avrupa'daki diller kaosunu bir 'diller şenliği' olarak anlamlandırmak isteyen mevsimlik yazın/sanat kitabı ütopiya, öncelikle türkiye ve kürdistan kökenli yeni avrupalıların yazın/sanat uğraşlarının bir ifade aracı olsun istiyor.

     avrupa ütopiya insiyatifi tarafından yayıma hazırlanan bu dergi, doğal ki kendince bir etik/estetik tercihe de işaret etmiş oluyor. diller arasına sıkıştırılmış öznelerini daha yaratıcı kaygı ve arayışlara kazandırmak isteyen ütopiya, mevcut yazın/sanat gerçeğini görüyor.. bunun bilinmesini istiyor: mevcut olguyu yeni bir konseptle karşılamak için yola düşen ütopiya biliyor ki; bu yolculuk yeni ve ilk değil; ütopiya'dan önce de pek çok yazın/sanat pratiği bu sancı ve sıkışmayı yaşadı, yaşıyor. edinilen bu entelektüel deneyim, öncüllerden öğrenilenlerdir. edinilmiş bu muhalif birikimle arzulanan da; avrupa'daki egemen dillerin kıyısında yaşayan ama ana dillerinde yazan/yaratanların, yeni bir yazın/sanat buluşmasını gerçek kılmalarıdır.

ufukları gözle

göçer çadırı kan yeri bu güz vakti
uykusuz dağları saran kederli izler
konuğun bir su damlası, yaylanıza sığınmış
sayrıdır, sayıklar sevdiğini elleri tetik
aşk vakti

sürgünler senden kimlik edindi delalım
şafaktır, uyandır soykırım tarihinden
yüreğini; o yaralarını kızlarını oğullarını
ufukları gözle, ekmek ve tuz koy çantaya
yol vakti

artık uyandır tarihi bu soykırım sağnağından
çağır türküleri menekşe etekli dağlardan
dağılsınlar direnmenin safına, ışkınlar boy versin
delalım, bu konuğun gülüşünden der yarını
tan vakti


Mehmet Çetin

Not: Bu şiir, Temmuz - Ağustos 1987 Yıl-Sayı Gerçek Sanat Dergisi'nde yayınlanmış. Biz de dergiyi karıştırırken denk geldik.

10 Aralık 2013 Salı

Ütopiya için sunu

Mevsimlik hayat bilgisi kitabı  olarak ütopiya, öncelikle onu yayıma hazırlayanların kendileriyle ve benzerleriyle buluşma aracı olarak özleniyor. bu özlem, içine doğulan tarihsel kuşatma koşullarında daha da koyulaşıyor. 
egemenlikçi ideolojiler ve yaşam biçimleri, örgütlenmelerden ve kendisinden çözülmüş bireyi teslim almakla kalmıyor, onu kendisinin bir üreticisi haline getiriyor. sistem, bütün olanaklarını kullanarak kendi sunumu dışında bir seçeneğe yaşam hakkı tanımıyor. böylesi saldırılar karşısında ütopiya öncelikle, anlamaya çalıştığı süreçte biriktirilenleri paylaşmak, ortak eleştirinin nesnesi kılmak ve içinde durduğumuz tarihsel/toplumsal/bireysel koşulları anlama ve -olanaklı oldukça- yeniden anlamlandırma çabası olarak tartışma alanında olmak istiyor.
ütopiya, kendisini neye karşı örgütlemek istiyor? verilmiş, öğretilmiş ve dahası dayatılmış ‘hayat bilgisi’ne karşı; onun sistem olarak örgütlenişine, ideolojik hegemonyasına, ritüellerine, sembollerine, estetiğine, politikasına ve politika yapma biçimine, yeryüzünü tutsak aldığı tüketim ideolojisine, vicdan satınalan ve ölümü alkışlatan ya da sayfalarına aldıklarını maymunlaştıran medyasına ve onun terörüne, sistemiçi kıldığı muhalifleri üzerinden kendisini yeniden üretmesine, yaşamın devrimcileştirilmesinin önündeki anlayışlara ve bir bütün olarak sistemin günlük hayat içerisinde insanı göbek bağından kendisine bağlarcasına teslim almasına.. insanın elinde kalan ‘hayır!’ hakkını kullanmasını unutturmaya.. 

8 Aralık 2013 Pazar

Aydınlık Sorgular: Özgür Düşün

Mehmet Çetin
Aydınlık Sorgular
Zorunlu ön açıklama: Özgür Düşün'de sürdürülen 'soruşturma'ya yanıtlarımızın gecikerek gelmesinin nedeni bizatihi kendimiziz. Yani, arkadaşların ısrarla takip etmelerine karşın yanıtları zamanında iletememiş olmakla 'aydın sorumluluğumuzu zamanında yerine getirmediğimizi en baştan ve peşinen beyan etmek isteriz. Ancak..
1- "Ben aydın değilim": ...ancak dediğimiz yerden başlayarak ilk sorunuzu yanıtlamaya çalışalım: uçurumun öte yakası olarak tanımladığımız elli yaş sınırda bir insan olarak, şu ana kadar kendimize sanırız hiç 'aydın' demediğimizi en baştan söyleyelim. Bu tutum başlangıçta belki sezgiseldi ama doğru ya da yanlış, hayli zamandır farkında bir tavır alışı içerdiğini söylemeliyiz. Kendisine hemen hiç 'aydın' dememiş birinin 'aydınlara dair bir soruşturmanın muhatabı kılınması ne derece doğru bilmiyoruz ama söz hakkı tanıdığınıza göre kimi yaklaşmalarımızı paylaşmak isteriz.
Böylece, 'aydın kimdir' in bizde ve kanımızca çağda da ilgiye değer bir karşılığının olmadığım da söylemiş oluyoruz. Evet, bunun da algı sürecinden başlayarak, kavrama ve kavramlaştırma süreçlerinde, farklı bir tarih okumasında ve nihayetinde de bir zihniyet dünyası meselesinde saklı olduğunu ve bu anlamda tam da Batı-Merkezci bir yaklaşım olduğunu görmemiz gerekir diye düşünüyoruz. Avrupa-Merkezci zihniyet dünyasının ürettiği kavram ve dayatmalardan kopuşu yaşayamıyor oluşumuz, soruyu tersten okumamıza pek olanak tanımıyor. 'Aydın' , aydınlanma çağı ve sürecine karşılık düşen sosyo-toplumsal ve tarihsel bir tekabüliyettir, 21. yy.ın sorunu olmaktan da çıkmaktadır, o kadar!