26 Kasım 2019 Salı

MENZİLİMİZ MERCAN İDİ…: MEHMET ÇETİN

MENZİLİMİZ MERCAN İDİ…


 “o gümüşî sözlerle zaman söyler bunları/ sular mecrasını dağ gölgesini değiştirdi/
yitik düşler ağırlıyor uçurumda rüzgâr/ öyle, sitem ile minnet arası bir yerde...”

Baktım, meğermiş...
Seçtiğim hayatın bana ‘ev sahibi’ olma imkânı tanımayacağını biliyordum. Beis de yoktu buna dair, yeis de. Ama bir gün, bir evim olacak idiyse eğer, şöyle bir ev olsun, diye, düşlediğim evi anlatıyordum Defness’e. Araya zaman girmiş ve o güne kadar Dersim’i görmemiş arkadaşım ile Munzur Festivali sonrası Ovacık’a ve hatta doğum yerim olan Kurederşi mezrasına da gitmiştik. Yaklaşık yirmi yıl sonra ve artık yıkık da olsa, doğduğum eve bakmaya gitmiştik ve ben yıkıntılar arasında çocukluk anılarımı ararken, arkadaşım, “şimdi anladım” demişti; “sen, düşlediğin evi anlatırken, düpedüz doğduğun bu evi tarif etmişsin, bakar mısın..?”

Baktım, meğermiş…
Bir yamaca kurulmuş mezranın evleri ovaya, Ovacık’a, Munzur’a ve Mercan’a bakıyordu. Büyüklerimizin yüzlerini dönerek önce ‘der u cîran’a, ‘theyr u thûr’a, ‘dar u ber’e, ‘hewta u di milet’e, en sonunda da kendilerine iyilik diledikleri sabah güneşini ilkin Munzur ve Mercan dağlarında görürdük. Öğlen vaktini ya da ikindiyi, o dağlardan uzayan gölgelerden bilirdik. Şairin ‘göğe bakma durağı’ diye tanımladığı yer bizim için sıra sıra Munzurlara omuz veren kardeş Mercan dağlarıydı. Oradan ötesi ‘yasak mıntıka’ydı artık; yasak...

17 Kasım 2019 Pazar

HERMENİ: Mehmet Çetin

Dersim’de, Ovacık’ta..
7. Munzur Kültür ve Doğa Festivali dolayımıyla bir hafta kadar Dersim’de kalıyorum. Kalmıyor, kadim arkadaşlarımla dağ-nehir Dersim’i geziyorum. Hasret dinmiyor. Oysa kışın da dağ-nehir-kar dolaşmıştık yine biz buralarda: MASAP’ın organize ettiği ve belediyelerimizden derneklerimize, ilgili her çevrenin katkısını kendince esirgemediği Dersim Kış Günleri’nin ilk etkinliği için de bir hafta boyunca dolaşmıştık Dersim’i; klamlarımız, şiirlerimiz, değişik dillerimizle. Sevgili Hrant Dink’e adadığımız ve biraz da bu nedenle Dersim ve Ermeniler meselesine özel vurgu yaptığımız bu etkinliklerin Ovacık uğrağında Firik dedemizi de ziyaret etmiş, yüzyıla karşı söylediği klamları dinlemiştik onun ‘tarikat sırrı’ dediği bilgeliğinden. Bu yaz aramızda değildi artık ama Munzur Gözeleri’nde bu kez onun adına gerçekleştirdiğimiz divandaydık..

16 Kasım 2019 Cumartesi

''Şiir, Sözcüklerin Rüyasını Görmekse''

MEHMET ÇETİN İLE 'KEKEMECE' SÖYLEŞİ
Fadıl ÖZTÜRK / Murathan MURADOĞLU

“şiir, sözcüklerin rüyasını görmekse..” 

fadıl öztürk/murathan muradoğlu:bir yarıgece kapısına dayanıyoruz mehmet çetin’in. düşleri bile kirletilmiş bir dünyada kekeme olmayı anlamak mümkündü de, kekemece’yi bir itiraz diline çevirmek nasıl bir şeydir diye sormak istedik. yalan yok; bir hayatı en yakın siperlerde yaşayanlar olarak anladığımızla kalmamak için, okuyucu kalıp zor sorular sormak istedik. mehmet çetin’in piya şiir kitaplığı’nda yayımlanan kekemece adlı şiir kitabının gördüğü rüyayı konuşmak istedik. sehpada siyah çakmağı, sigarası bir de bir çift gamze duruyordu. bizimse yüzümüzden yaramazlık akıyordu. yarıgeceydi. sorduk. sabaha az kala bir zamandı alacağımızı aldık, üstü başka bir şiire kalsın..

-şiirin veresiye defteri var mı? dünyada memur olmadan yaşamak nasıl bir şey?
-ikinci soruya geçelim; estetik için çok şey söylendi ya, kekemece üzerinden estetik için ne söylersin? ya da estetiğin kekemecesi nedir?

-anlaşılmadı herhalde; hegel yazmadıysa bunu, yani sen yazdıysan ki yazdın, söyle o zaman; bir taamüd durumu yok mu yani?
-bizi konuşturup durma; eylem ifa edilmiştir mi diyorsun böyle susarak?

-eylerin gereği zaten mücellitten çıktıktan sonra yerine getirilmiş, şiirin rüyasındaki gerillalar yazılması gerekeni yazıp yarabere içinde de olsa üslerine dönmüşlerdir mi demek istedin yoksa?


-allaallaah, bütün yanıtları biz verdik ya..


    -şiirinin kekemece’yle evrildiği dil evrenini, bu uğrağı nasıl anlayabiliriz?
    -meçe: "şairin hayatı şiire dahil" demişti c. süreya; şiirimin giderek başka bir dil dünyasına evrildiğini söylerken, hayatım için de bunu söylemiş olmalısınız diye anlamak istedim. daha da ileri gidip o. wilde ya da bizim neyzen tevfik gibi "ben dehamı hayatıma verdim, yazdıklarım sadece yeteneğimdir" demek isterdim. yani hayatımızın dahil olmaya çalıştığı şiirimiz bir yolculuksa eğer, seyirdefterinde sürekli yeni uğraklarla karşılaşmak, bu anlamda başka dil dünyalarına evrilmek biraz da böyle bir şiirin doğasında aranmalı gibi. burda benim kişisel hızım bir kaplumbağanınkinden ne kadar fazladır, bilmiyorum, ama bu serüvende ana vurguyu sahicileşmeye yaptığımız hatırdadır herhalde. bu da, serüvenimizin etik/estetik tercihinin bizzatihi kendisidir. ve böyle bir tercihin asli yönü galiba hep "gitmek"tir; nereye? aradığımız yere! aramak dediğimiz de yüzyıllar öncesinden söylenmiş bir cümlenin sırrı ya da kıssadan hissesi: "arayanlar belki bulamazlar ama bulanlar mutlaka arayanlardır!"

15 Kasım 2019 Cuma

Hatıradır, yak bu fotoğrafı: Önder Kızılkaya


Mehmet Çetin’in şiirlerini yeniden okumaya başladım bugünlerde. Elime hemen “Hatıradır, yak bu fotoğrafı”yı aldım. Mehmet’in en çok sevdiğim kitabı! Bu kitabın bir “gaz bulutu” olduğu zamanları biliyorum… Kitap yoktu, kitaptaki şiirler de yoktu… Mehmet vardı!

Fotoğraf: Akın Yanardağ
Mehmet vardı! İçeriden yeni çıkmıştı. Birinci Piya, Sanat Hareketi, İkinci Piya… Yoksulluğu filan hiç dert etmediğimiz, çareler ürettiğimiz, cesur ve umutlu zamanlardı… Yoldaşlık ve kardeşlik günleriydi…

Asmin
“Birinci Piya” yıllarında Mehmet’in öykü kitabı “Asmin” çıkmıştı. “Öykü kitabı” dense de şiir gibi bir kitaptı bence. Asmin’i çok sevmiş ve çok etkilenmiştim. O günlerde Asmin hakkında bir yazı yazmıştım. Yerimiz olursa o yazıyı da bu yazının arkasına ekleyelim*; sevinirim. Mehmet de sevinir… Aslında hepimiz sevinebiliriz, göğe bakalım…

Sanat Hareketi
Bakalım: “Birinci Piya”yı altı şiir kitabı yayınladıktan sonra kapadık. Kapanış kutlamasını Beşiktaş İnönü Stadı’nda yaptık; bir Beşiktaş maçı izleyerek: Mehmet Çetin, Nevzat Çelik, Ayşen Türkmen ve ben… Daha sonra Sanat Hareketi günleri başladı. Bu süreçte ideolojik metinler ürettik: müthiş öğretici bir süreçti. Tartıştık, öğrendik, dönüştük. Sanat Hareketi, hepimizi değiştirdi. “İkinci Piya”yı, buradan öğrendiklerimizin üzerine kurduk. Bence en iyi şiirlerimizi bu süreçten sonra yazdık: Mehmet’in “Hatıradır, yak bu fotoğrafı”, benim “Ben kulunuz arsenik”, Nevzat’ın “Sevgili yoldaş kurbağalar” kitabı, bu süreçten edindiklerimizle şekillenmiş kitaplardır…