3 Ekim 2014 Cuma

bir kadının ayrılık notları: mehmet çetin

I.
anlamı yok takvimlere sığınmanın kalırsam yerim
yok: anladım
gideceğim: nasıldır hiç öğrenmeden o güzel ayrılık

II.
dedim; kuşatman yoruyor elin hiç hiç anlatmıyor beni
sular akdeniz olmuyor göğsüme eğilince ağzın
bari o güzel ayrılık olsun bizimkisi dedim
sonrasını düşünüp durmaktan
ne aşk ne vakit buldum ağrını silmek için ömürden

(bütün istediğim birlikte kurtulmaktı bu yenilgiden
kaldırım taşlarında daha sakınarak yürürken
o yorgun ellerinin çok unutuşuyla
bedenimi geçip gitmesinden mi
incindim
zaten hayli kırılgandı sesim
istesem de kalamazdım ikliminde artık
ürpertiler geçti ellerimden de vedâlaşmadım
ayrıldım.. nasıldır hiç öğrenmeden o güzel ayrılık)

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Üzgün ağacın hatırlattıkları: Önder Elaldı

Akın Yanardağ’ın Belge Yayınları’dan çıkan ilk şiir kitabı olan “Üzgün Ağaç Ağıdı” yayınlandı. Zorunlu göç, ayrılık, aşk, ağıt gibi temaların ağırlıkta olduğu kitapta şiir severlerin ilgiyle okuyacağı şiirler yer alıyor. Yanardağ, kitabın ana izleğinin hatırlama ve hatırlatma üzerinden yürüdüğünü ifade ediyor. Hatırlama ve hatırlatma edimini ise; yakılan orman, yerinden edilen insan, boğdurulan ırmağın hiç dinmeyen yarasının ağıdı olarak tanımlıyor. ‘Ağıt, başlı başına hafızayı geri çağırma işlevi olarak sistemle bir uyuşmazlık halidir’ diyen Yanardağ, ağıt ile hafızanın biraradalığına dikkat çekiyor. Doğa ile insan arasındaki özdeşlik hallerini şiirlerinde ağaç metaforu ile dile getiren Yanardağ, bu dengeyi şöyle ifade ediyor: “Burada pagan bir kültürlenme hali var. Kitapta ‘Dilek ağacı’ şiiri var mesela, ortak bir duyma, hissetme, algılamayı ifade ediyor. 38’in kırım ve kan günlerinden kalma bir ‘efendi ağacı’ var. Yani bizimle başlamayan hayat bizimle bitmiyor. İnsanın ağaç, ağacın insan olma durumu söz konusu”.

24 Mart 2014 Pazartesi

Mehmet Çetin İle Söyleşi: Vecdi Erbay

Kekemece Duyarlılığı

"Dünyada en çok konuşulan dilin kekemece olduğunu düşünüyorum. Çünkü insanlar dillerine, düşlerine, gelecek imgelerine yabancılaştırıldılar. Böylesi bir yıkıcılık var. Dilsiz, aşksız, geleceksiz bırakılan insanın dil durumu tam bir kekemelik."

Mehmet Çetin'i ve şiir pratiğini KekoMeçe adlı şiir, özetler nitelikte. Çetin'in şiirini izleyenler bilirler; kitaplarında yer alan şiirler birbirini bütünler, tamamlar niteliktedir. Çetin'in yeni kitabı "Kekemece" adıyla geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Kitabın son şiiri Ahmet Telli'ye ait. Yazdığı gibi iyi konuşmasını da beceren ender şairlerden biri olan Mehmet Çetin'le "Kekemece"yi konuşurken önceki kitaplarına da döndük.

"Rüzgar ve Gül İklimi"nden "Kekemece"ye, dışarıdan bir gözle, Mehmet Çetin'in şiir serüvenini değerlendirebilir misiniz?

Şiirin kendisini yazdırdığı çok kişisel tarihsel, toplumsal, duygusal uğraklar vardır. Rüzgar ve Gül İklimi, 1971'lerden başlayan bir sürecin ürünüdür de denilebilir. İlk kitap bu anlamda içinden geçip geldiğimiz ölüm kalım günlerinin vicdani ve estetik tanıklığıdır bir yanıyla. Diğer yanıyla da toplumsal bir kaygıya tabi kılınmış dilin ve söylemin farklılaşma, özgürleşme ve daha kişisel olma pratiğidir. Çok içtenlikli bulduğum, bütün gençliğe ve acemiliğe karşın, dil ve söylem arayışları açısından bir tavrı olduğunu düşündüğüm bir kitaptır. "Birağızdan" ise sözün ve dilin kelimesini şiirin olanaklarıyla kendini daha iyi örgütlediği, ama şiirin kendini çok gözettiği bir kitap olarak geldi. "Hatıradır, Yak Bu Fotoğrafı" epey sonra yayımlandı. Kitap, sanat hareketi sürecindeki geri çekilme, öğrenme, birikme ve yeni bir uğrağa evrilme sürecinin ürünüdür.

14 Şubat 2014 Cuma

Dilim yine sürçtü: Ali Zülfikar


Baskının bir dayatması da olsa, hegemon bir dili konuşurken bile, kendi dilinin etkisiyle tonlar, ifadeler ve kendini ortaya koyar. Bu yüzden hepimiz Mehmet Çetin gibi kekemece konuşuruz..

ALİ ZÜLFİKAR

İnsan, bir tılsımın eseridir. Bu, annesinin derinliklerinden gelen kokusunu tüm bedeninde hissetmesiyle ilintilidir. Onunla kopmaz bağlar, sarsılmaz iletişimler kurması da bundandır. Tüm insani duyguların mimarı olan anne kucağı, iletişimin köprülerini örer. Ellerinin buram buram kokusu, yaşamın gözeneklerini kıpır kıpır coşturur. Bazen ağlarken, hatta sevinirken yahut hıçkıra hıçkıra söverken dahi, annesinden öğrendiklerinin bile farkına varmadan kendi varlığını kabul ettirir. Bazen soluduklarıyla duygulanır, açlıklarıyla sızılanır. Bazen de sevdiklerini kırmak olsa sonunda, bir davranış kültürü olarak karşımıza çıkar. Bu onun anadilidir.

25 Ocak 2014 Cumartesi

yarın daha kızıl ol: mehmet çetin

sonra, eğilmiş bir beyazgülü öpüyordum

-ki bir sigara verir misin akdeniz: lütfen. bir dolunay 
daha gecede rüya. ama durmadan yavrularını yiyen 
biri var aramızda: pisi pisi annesinin kızıl kedisi 
şaşkın bir bebek gülümsemesi bu: ay ayy 
durun biraz: ağızları açık gülüyor ayran 
delisi kızlar sanki bir çocuk gülüyor 
beyazlar içinde şimdi begonvil 
olmak vardı: kışkırtıcı bir çağrısı var 
bu şaşkının bir bıçak yarası gibi bakıyor
durmadan yavrularını yiyiyor bir şaşkın ay
ayy bakın ona: pisi pisi annesinin kızıl kedisi

bakın: anıları yok anları anımsamaları yok
yaz yağmuru kadar sevmiş ancak
vurmuş sesini şarkıdan şarkıya
şarkısı yok: bakın ona