25 Nisan 2013 Perşembe

akın yanardağ ile söyleşi: özkan bulut

“acılar mı büyüttü, anılar mı..”
-neden üzgün ağaç ağıdı, ve niye ağıt?
-ağaç ki çiçekler arasında/o benim işte” demişti zahrad. ağaç ki ağıtlar arasında, o benim işte, diye okuyabiliriz bunu, içine doğduğum dersim gerçekliğinde. yani orada ağıt, tıpkı yakılmakla bitirilemeyen ağaçlar gibi bütün ömrümüzü çevreleyen bir hal. annemden bana kalan en belirgin izlerden biridir hatta. annenin o en içten ağıtlarını dinlediğimde onun kendini ifade edişi, tarzı, üslubu beni çok etkilemiştir. yani doğanın bu en eski hali bizde de ‘ağaç ağıdı’ halinde kendini özdeşleştirdiğini söyleyebiliriz. dersim ağıtlarında doğa da insan kadar yer tutar; ve zaten doğayla uyum içinde yaşamanın mümkün ve acil olması gerektiğini içimizden bir yerlerden biliyoruz.. doğal ki doğa toplumu içinde bir hayata doğmamız, kendimizi doğanın ‘karar ses’ olduğu doğal yaşam ile iç içe ağacın, ırmağın sesi ile özdeşleştirmemize olanak sağlıyor. yani “ilerleme ya da bugünü kurtarma adına, doğanın ve doğadaki ‘öteki’lerin emeğini, varlığını, geleceğini yağmalayan egemen insan, doğadaki örgütlü ve ‘meşru’ şiddetin tarihini de yazmaya devam etmektedir” diyordu, mehmet çetin. evet, orada yanan ormanlar, boğdurulan sular bizim hem kişisel hem de kolektif sorunumuzdur ve bu belirlenim buna itirazdır da. yeri gelmişken: ağıdın aynı zamanda hafıza da olduğunu, dersim soykırımı’nın birer aktarımcı işlevi üzerinden de anlayabiliriz. soykırım öncesi ve sonrası ağıtlara bakmak, buradaki kültürel kesintiyi görmek sonuçları açısından önemli veriler sağlayabilir bize. elbette yaşadıklarımızı anlatmak gibi bir ‘söyleme’ zorunluluğumuz var; yaşayanların bunu kabullenmeme ama aynı zamanda ona katlanabilme gücü de bir ağıt gibi çevrelemiştir bizi diyebiliriz.

-şiirinde geçmiş zaman ağırlıkta, aktüele ise oldukça mesafeli gibi, ne dersin?

11 Nisan 2013 Perşembe

taş ve rüya: mehmet çetin

taş ve rüya

ezel, heyya dedi  ikindiye

gölgeydim bir taş kıyısında
sonra bir gül aldım kendime
dalga aldım denizden sesime
koyu bir sanrı ile pek iyimser
yakama, şık bir akşam kederi

geceye çıktım, gece kendine

lal yalnızı aldım taş kıyısına
şarkı aldım geceme rüzgardan
çaldım say kavli, dağdan dağa
kale aldım sonra atıp o zindana
kendimi hatırata, bağıra bağırta

eylenme dahi dediydi ebed
heyya dedim zamana gittim
gidip sağol dedim yalnızlığa
sonra taşa da sordum kadrimi
bulunca kendimi uyudum ona

rüya, taşa hatıra: heyya dedim

temmuz'02, kos

mehmet çetin /taşa hatıra