18 Ağustos 2019 Pazar

Dara tekê.. / verindbi: verdraşî..: Mehmet Çetin


dara tekê..
"heya nîya bî.. ayan u beyan o kê nîya bî.. par u perar nu hewn bî.. zımıstan u amnanî de nu.. nıka ancîya raya a dara tekê.. ya xızır.. ez her roce bız u bızekan dıma na raye do çend serrîyo.. zana kê endî thalîya.. kes çîno.. yenî-menî yî çîno.. nêzon ke çı mana vecîrî nî hewnî ra..


"nê daye tu naye re sê vana?"

reyna veng da zernê, "nê daye tu ça gos nıdana nî hewne mı ser?"

destê xo sanay ra mawe, demdîye çe vıstewrîye xo ser.. yînan ra ber kes çînî bî endî.. juyo nêm çe mand bi mezra ra dıma.. baxo teyna.. çena teyna.. lac teyna.. pî, bêxeber...

weey... aye kokımî ara pîne.. mêxecelî..  endî zaf xo ser nîye.. 

a waxt bî, teselîye xo gurete mawa xora zernê, bız u bızekane xo dıma şîye..

17 Ağustos 2019 Cumartesi

giderim: mehmet çetin

nefti ağaçların ordan geçiyordum
bilirdim bunu önceki hayatımdan
 
geçtim geçmesine elinden ilinden
ve o ellerinle davrandım kendime
filin olup daldım korunaksız içime
kalbime: züccaciye dükkanıma yani
daldım.. ve bu bir soygundur dedim
 
dedim ama neyim kalmış ki alacağın
benden: aşkı mı vefa mı hayat diye
daha neçok namluyu dikip üstüme
 
zeytinlerin ordan geçiyordum ki
sabah gölgesinin yanında susup
soluğunu dinliyordum oğlumun
kederiyle heder oluyordum ahı
göldeki balıkçının tanvakti bile
işlediği cinayetlere kanıyordum
boğazımda o zoka ile fısıldayıp
zeytin ağacı dikmek istiyorum.. 
 
-diyorken: bıçağını bileyliyor aşk 

"Şiir, evet; ama etno şiir.." /Ahmet Telli


soluyorum

avluda soluyordu su: 
soluksuz kalıyordu kekeme
kokunu soluyordum ardınsıra
sigaranı içiyor teselli yerinden su
yıkanmıyor ki solsun istemiyor kokun
ayrılıkla solan uzak yurdunu soluyorum

soluksuz kaldım seni seslenip sesime gittin diyorum;
âhımı avuçlarıma akıtıp gittin avuçlarında soluyor vedâ
mecrasız kaldıkça akmak istiyor ardınsıra yoruldukça sol
solsoluğa çalıyor telefon rahatsız oluyor su o sarmaşıktan
indirmem gerek gözlerimi gittiğin uzak sağanaklardan çağır-
mam gerek kalbinin ağlarına terkettiğim çocuğunu susturmam

12 Ağustos 2019 Pazartesi

BİR ŞAİR BİR KİTAP: KEMAL ÖZER

Cezaevlerinin 1980'den sonra şiire ürünler getirdiği, ozanlar getirdiği bir olgu. Yeni tartışmalar getireceği de beklenir. Özellikle 1970 sonrasında alevlenen ''içerden/dışardan'' tartışması, yeniden canlanabilir.
     1 Eylül 1981'den bu yana cezaevinde bulunan Mehmet Çetin'in Belge Yayınları'nda Yeni Sesler dizisinde çıkan Rüzgâr ve Gül İklimi kitabını okurken bir olgu ve olasılık vardı kafamda. Cezaevlerinin getirdiği bir yeni ses'i merak ediyordum. Şiir düzleminde tartışma açıp açmadığını da.
     Hemen söyleyeyim, Mehmet Çetin'in kitabı beklentilerimi boşa çıkarmadı. ''Yeni ses''in açabileceği sorularla yüz yüze getirdi beni, yeni bir çabanın rüzgârını estirdi. Kitabı baştan sona ilk düz okuyuşta şöyle bir izlenime kapıldım: Bir değil, bir kaç şiir iç içe geçmişti sanki. Nedenini araştırınca şunu gördüm: Arayış içindeydi Mehmet Çetin. Şiirinin niteliğini, estetik arayış belirliyordu. Bir başka deyişle varışmış bir şiir yazmıyordu. Yazarken tartışmasını sürdürüyordu. Tartışmasını, yani hesaplaşmasını.
     Bu hesaplaşmadan başarıyla çıkmış mı sorusunu yazının sonuna bırakmadan yanıtlamak isterim: Bence başarı, bu kitabıyla konuşulamaz. Bundan sonraki ürünleri belirleyecek sonucu.

''SEVMEK EN İYİ ŞİMDİ? DÖĞÜŞMEK YİNE ŞİMDİ'': Sedat Yılmazsoy

Mehmet Çetin, sonunda, son altı yıla yaslanan şiiirlerinin önemli bir bölümünü ''Rüzgar/Ve Gül İklimi'' adlı bir kitapta toplayıp yayınlattı. 'Sonunda' diyorum, çünkü, aslında gecikmiş ( Ve sanırım biraz da bilerek geciktirilmiş) bir kitap bu. Yıllardır şiirleri çeşitli dergilerde yayınlanıp duruyordu. Bu arada onun değişik konulardaki düz yazılarına da rastlıyorduk. (...) Yani M.Çetin gerek şiirleri, gerekse de düz yazılarıyla edebiyat ve sanatla ilgilenenlerin pek yabancısı olmadıkları bir isim. Bundan sonra da sık sık karşılaşacakalarını sanıyorum. Diyecek sözünün olduğu ısrarı bunu rahatlıkla ele veriyor.
     M.Çetin, sanat/edebiyat kavrayışını çeşitli yazılarında dile getirmiştir. Yine de, bu kitabındaki şiirlerini hakkını vererek anlamak için kimi görüşlerinin altını çizmek istiyorum. Böylece, onun şiirlerine yön veren anlayışın, yaratımına ne ölçüde yansıdığını (veya yansımadığını) anlama/kıyaslama imkanını da bulacağız.
     İlk elden,  onun 'dar ufuklu amatör bakış açısının aşılması' gerektiğine dair ısrarının altını çizmeliyim: ''Eğer -diyor- gerçekten bir sanatçıdan söz ediyorsak, hayatın ve kavganın sanat cephesini kurmak, yetkinleştirmek, yetenekleri bu cephede deltalamak, toplumsal muhalefete kültürel ivme taşımak.. kavganın bu cephesini yetkinleştirmek bazında, üzerine düşeni aktarmak zorundadır. Bu da, diğer işlerin yanısıra yapılacak bir iş değildir.''

UÇURTMAYI VURMASINLAR: Mehmet Çetin

İkindi üstüydü:
     Voltadayız. Vehbi tahliye olacak. Bizi unut diyorum. ''Olur diyor''. Gülüyoruz... Bizi unutup unutmaman değil aslında vurgulamak istediğim aslolan senin 'dışarda' kendini konumlayışındır, bundandır ki koşulların elverirse bir kez olsun gl diyorum. Bir tepenin yamacında olmalıyız ve nicedir dorukların uzağına düşük. Çık tepeye hiç değilse bir uçurtma gönder diyorum. Oğlun Cansın'ın yüzünü çiz renkli kağıtlara gönder sınırlandırılmış maviliğimize. ''Olur mu?'' diyor. Hayır... Hemen vazgeçiyorum. Nedendir, ''Uçurtmayı vurmasınlar''* geliyor aklıma. Olmaz diyorum. Güzel çocuk Cansın'ın hayat kadar güzel yüzünü gönderme buralara. Götür onu el konmamış bir maviliğe;
     Uçurtmayı vurmasınlar!
     ...
     'Uçurtmayı vurmasınlar' aylardır elimin altında tam olarak 6 aydır okumuyorum. Okuma zevkimin yeterine gelişmemiş olduğundan söz edilebilir. Her ne kadar bu sürede -notlarıma baş vuruyorum da- bir kaç çarpı on kadar kitap ve daha pek çok şey okumuşsam da, bu kitabı değil! Neden? Mutlaka ki bunun bir açıklaması vardır ancak bir konuda fazlaca bir şeyler yazmak istediğimden emin değilim. Hem çok önemli nedenlerde olmayabilir. Alırım bir kitabı ve okumayıp başucumdaki kutuda aylarca saklı tutabilirim. Neden olmasın?
     Yine de birkaç gerekçe getirmeyi denemeliyim.

11 Ağustos 2019 Pazar

İnsanın yüreğini acıtan şiirler: Cevdet Yüceer

uzun yolculukların halkıyım, görün:
yurtsuzluğun rüzgârına tutunuşum bundan
bundandır her aşkı son bir yangınla yaşayışım
kürt sürgünü dağlarda her şarkıyla parçalanışım
 
eskidendi bilmezdim aşkı. öğrendim: görün
yola düşen her kuş sürüsüne katılışım bundan
bundandır çıldırdı ömrüm aşk ihtilali çağrısına
her yürekte bu çığlığa denk düşecek bir karşılığa
 
çok önceden yıktım ölümü kalbime, görün:
korku düşse de kimi an sularıma ay bundan 
bundandır ayışığı öptü yarasını dağyıldızının
sarısabır çiçeğiyle ağulanan şarkısını bir halkın
                          (…)
                                                   "İpi Kopmuş Uçurtma," Aşkkıran
                                                    s.52, Piya Kitaplığı, 2. Baskı, 2002.

“insanın görülmemiş derecede küçümsendiği ve çaptan düşürüldüğü günümüzde kişinin en ivedi ve en soylu görevi olayları şarkılaştırmak olmalı. Kuşkusuz bu gerçeğin bilincine varacak, insanın insanca sözüne ve onun bülbülleri  bile susturabilecek orkestrasına katılma yürekliliğini gösterecek hayli insan var.”
Louıs Aragon (gerçekçiliğin boyutları-toplumsal dönüşüm yayınları)

Aragon’un  bu sözleri söylediği dönemi hatırlayacak olursak olayları şarkılaştıran yürekli insanları  tahmin edebiliriz. Aragon da o insanlardan biriydi. Bu sözler hala güncelliğini korumaktadır.Günümüz Türkiye’sinde bu gerçeğin bilincine varan,insanın insanca sözüne ve onun bülbülleri bile susturabilecek orkestrasına katılma yürekliliğini gösteren insanlardan biri de şair Mehmet Çetin’dir.

10 Ağustos 2019 Cumartesi

Ve Daha.. İlk ikrar ile ilk aşk ilanı: Mehmet Çetin

Düşe kalka da olsa, yani “edebi Kirmanckî” ile bir-iki paragraf yazmak bile bazen ayları bulsa da, hem yazma ve hem de kimi şiir ve metinleri anadile kazandırma süreci de başlar. Bu yazma ve çeviri denemeleri esasen anadili daha iyi öğrenme ve sentaksından semantiğine, morfolojisinden etimolojisine, anadilin felsefesini ve diğer dillerle tarihsel ilişkilerini de daha iyi anlamaya katkı sunar.
Mehmet ÇETİN
İlk ikrarı anadili olan ancak erken yaşta anadilinden koparılıp dayatılan dil/diller karşısında kekeme bırakılan çocuk gün gelir anadilinin yurduna döner, 1970’li yılların başıdır. Muhtemelen Hay emaneti bir ceviz ağacının yaz gölgesinde, çocukluktan gençliğe evrildiği ilk “ilan-ı aşk” uğrağındadır. İkisi de egemen dil eğitiminden geçirilmiş, ve aşk ilanı o dil ile yapılabilecekken dönemin popüler şarkılarından biri anadile çevrilir, ve aşk ilanı da o şarkı ile yapılır; “waştîya mi be tu mi re mekê nî najî..”(1)

Kırmanc müziğine dair bablar:1: Mehmet Çetin

Açıklama Babı:
"Kırmanç Müziği" tanımıyla söze başlamamız kimi itirazlarla karşılaşabilir. Mümkündür. Ancak, dil birliği esası ve daha yaygın tanımı üzerinden ‘Zaza’ demeyişimiz, bu yazının tartışma konusu dışındadır. Kırmanç oluşa dair vurgumuz aslolarak kültürel kimlik ve aidiyet bağlamındadır. Yani kullandığımız anlamıyla Kırmanç kimliği bir yanıyla etnik bir tanımlamayı karşılasa da, diğer ve asıl yanıyla inanç ve yaşama kültürü vb. bağlamlarda daha geniş bir buluşmayı içine alan kültürel bir kimliktir. Böylece, Kırmanç tanımının yazı özgülünde tarihsel, coğrafi ve kültürel tekabüliyetleriyle (Kırmanç, Alevi-Pagan vb.) Dersim Kırmançlarını kastettiğini söylemiş oluyoruz. Bu anlamda da, kendilerine ‘Kırmanç’ diyegelmiş Dersimlilerin müziğindeki gelişmeler üzerinde fikir yürütecek olan bu yazı, özgül bir konu bağlamında bu tanımı kullanmaya gereksinim duymuştur.