16 Ağustos 2010 Pazartesi

Yücel TUNCA / Mehmet ÇETİN: Söyleşi

Bir Yol Hali: Düşte Yitenler, Düşe Birikenler

-Mehmet Çetin:Yücel, kardeşim, bir söyleşi için geldiğinde tanışmıştın Piya Kolektifi ile; yola düşmenin daha ilk uğrağında. Aradan on yılı aşkın bir dünya zamanı geçmiş ve bu kez ben soruyorum sana; Döne’nin o muhteşem gülüşünü şimdi nerede aramalı?
-Yücel Tunca: Nostaljiyle çıkmıyorum yola. Öte yandan, özlem baki; onu da ayrı yere koyabilmek lazım. Piya, hiç abartmıyorum, bir aydınlanma süreciydi, benim için. Aklın, sürüp gidenle hesaplaşma olanağı yakaladığı, duvarlarımı mümkün olduğunca yıkıp, kendime ve yan yana durduklarıma bir aynadan bakabilme olanağıydı. Ayna değil belki, bir prizmaydı Piya. Hepimizi tayflarına ayırıyor, renklerimizi deşifre ediyordu. Asıl önemli kısmı, o renkleri dönüştürme çabasını desteklemesiydi. Değişime, yenilenmeye açık, bunu deneyen bir akıl ortaklığıydı Piya. (Sonuçsal başarının peşinde olmamayı da Piya’da öğrenmedim mi?) Ortaklaşılmış bir arayıştan ne kaldı geriye, diye bir soru sormuyorum. Piya Kolektifi’nde düşünülmüş, pişirilmiş, hazmedilmiş, hazmedilememişlerle varım bugün içinde bulunduğum tüm pratiklerde. Döne’nin o muhteşem gülüşüyle de, aklıyla da açıklayabilirim bugünkü beni. (Hala yapageldiğim hataların izleriyse saklı kalsın bende.) Galata Fotoğrafhanesi’ne, BabilPhotos’a, Fotoğraf Vakfı’na ya da İstanbul Fotoğraf Derneği’ne bakabiliriz bunu görmek için. Ortak aklın ve vicdanın yeniden örgütlenmeye çalışıldığı bu fotoğraf temalı alanlardaki buluşmalar, Piya pratiğinin temelleri üzerinden gelişmiyor mu?



-Yücel, gören gözlerine mi, duyan kalbine mi sağlık demeli bilmiyorum ama, diyeceklerim yetmeyecek gibi. İyisi mi biz yine usul usul sohbete devam edelim. Mesela fotoğrafta kalmış ama Makbuş’un iki kaşı arasındaki o roman çiçeği yok artık; biliyor muydun?
-Piya, birbirimize tutunmamızı sağlıyordu. Kim ne derse desin, “harcımızdı”! Çelişkilerin unufak ettiği bilinci, yeniden harmanlayıp, karıp, yola devam etmemizi sağlıyordu. (Son yıllarda birbirimize ne de güzel olduğumuzu söylemeyi çok ihmal ettik korkarım ki!)

-“Dağılmış pazar yerleri gibi memleket” demişti şair. Fotoğraflarındaki memleketimiz de öyle görünüyor sanki. Darmadağın sığınak.. kitaplarla tıkabasa yayınevi.. yolculuk yataklarında bizler yan yana ve.. öyle miydi?
-Bir sürecin değil, bir yol ayrımınınn fotoğrafları aslında tümü. Ayrılıkların eşiğindeki evler gibi… Artık ruhu, duygusu, umudu darmadağın olmuş köşe-bucaklar… Aslında her bir ayrıntısında binbir sözün, binbir kavganın, binbir aşkın sıkışıp kaldığı mekan parçaları… Usul usul dönüşüyor fikirler, ön kabuller hayatla çelişiyor, hayat aklı tutsak alıyor, akıl kendini de yadsıyor bir zaman gelip, bir ayrıma gelindiğinde de zamanın geçmiş haline devrediliyor mekan (memleket?). Zaman ve mekanın o çok tartışmalı birlikteliğindeki kaynaşma halinden geri geri çekiliyor insanlar… Kimine göre geri, kimine göre ileri bir adım, kimbilir? Ama “yol hali” öyle mi? Yan yana ve çatışmalı! İnanmaya, bilmeye, istemeye, umuda dayalı içten içe kanayan birliktelik hali: Yol hali! Hani hep bahsettiğimiz uğraklardan birine gelmeden önceki gerçek yol hali! Önce o fotoğrafları okumak lazım bence. “Requiem” ondan sonra gelmeli. (Requiem’den bambaşa bir sözcükle de anabilirdim o fotoğrafları. “Ağıt”ın yerel karşılığındaki anlam yüklenmeleri söylemek istediğimi tam anlatamama ihtimalini ortaya çıkartıyor. Kastımı aşmak istemem…)

-En azından iki kişiyiz diye başlayan bir sürecin katılımcısı olarak Yücel, bu fotoğraflarla son derece yoğun o yol halimizin ‘hali’ni görebiliyor muyuz? Yıkım mı, artık aramızda olamayacakların kederi mi, bende tuhaf bir eksiklik hali.. bunu nasıl açıklamalı?-Çok klasiktir: Bazı fotoğraflar upuzun bir metnin yerini tutabilir kolayca, derler. Nadiren de olsa doğru! Ama Piya’nın fotoğrafını çekebildiğimi ya da yapabildiğimi (Artık fotoğraf çekmek ve yapmak diye iki kavram var. Olanaklar artıyor!) sanmıyorum. Biraz, Yol Hali ile yaklaşmaya çalıştım. Seri fotoğraflarla bunu denemek biraz daha olası. Ama hep bir şeyler eksik kalacak, bu kaçınılmaz. “Requiem”de anlatmaya çalıştığım kesinlikle yıkım değil mesela! Bilmiyor muyduk, yol halinin yol ayrımlarını da içerdiğini? Bir tek ölümlere açık değildi belki aklımız. Hayata tutunamamak değildi ki kimsenin derdi: Keder birbirimize tutunamadığımızda çörekleniyordu üstümüze. Ama bakın ne diyorum daha en başta: Bugün, o günlerden damıttıklarımıza tutunuyorum. Katiyen anılar değil bahsettiğim.

-Anı fotoğraflarını sergileme hali ötesinde bir meramının olduğu saklı değil ama fotoğrafın kendi diliyle bu sunumu nasıl anlamalı?
-*Dolayısıyla, anı fotoğraflarının dokümanter yanıyla ilgili değilim bu serilerde. Önüme koyduğum onlarca, yüzlerce fotoğrafı, aklımın yettiği kadarıyla, beynimde biriktirdiklerimin süzgecinde ve yüreğimdeki ince sızılardan yola çıkarak yan yana koymayı tercih ettim. Bilerek söylemediklerim de var, bilerek görmezden geldiğim fotoğraflar da… Fotoğrafı böyle kabul ettim, uzun zamandır. Dokümanter yanını kıymetli bulmakla beraber, fotoğrafçı bakışıyla yüklendiği anlamların öznelliğiyle daha çok ilgileniyorum. Fotoğrafın gerçeği temsiliyle aramdaki kişisel hesap defteri kapanalı epey zaman oluyor. Sözün görünenlerin arkasına saklandığı, söylenmek istenenin renklere, tonlara, formlara, ışığa, harekete, ifadeye yüklendiği ve ilişkilendirildiği görselliklerden yana tercihimi koyuyorum. Bu serilerde yer alan fotoğraflar da bu tercihin uzantısı.

-Yücel Tunca’nın fotoğrafla muhabbeti hangi uğrakta şimdilerde; nasılsınız, iyi misiniz?
-Giderek daha az fotoğraf çeken bir fotoğrafçıya dönüşüyorum. Dünyanın tersine! Sayısal fotoğrafın olanakları, üretimi kolaylaştırırken, ben tutuklaşıyorum. Daha çok, giderek daha çok fotoğrafa bakmaya yöneliyorum –belki kendini ifade edememe kaygısındandır, kimbilir?. Seçtiğim fotoğrafları, dalga dalga üzerimize gönderilen kontrolsüz görselliğin önüne barikat gibi yerleştiriyorum, onlarla korunuyorum. Alışmamaya özen gösterip, şaşırmaya devam ediyorum; reddetmeyi önemseyerek…


Kaynak: www.utopiya.org
Y. Tunca'nın Sanal Sergisi Linki:
http://www.utopiya.org/dergi_yazidetay.asp?ID=289

http://www.mehmetcetin.info/

Hiç yorum yok: